30 Kasım 2010 Salı

Son Yolculuk

Günün bu saatleri,

yüzümde saçlarımda aynı rüzgar, havada aynı renk

güneş yavaş yavaş çekilmekte.

Günün bu saatlerinde biz seni bırakıp gelmiştik o sessizlik içinde.

Günün bu saatlerinde sen son yolculuğuna çıkmaktaydın.

Bir Varmış Bir Yokmuş

Parasına,

zenginliğine,

koltuğuna,

malına,

gençliğine,

güzelliğine...

 güvenenler arada bir gün bunların olmayacağını da getirin aklınıza.

Ama İlla ki Doğduğum Yer

Çok uzun zaman oldu doyduğum yerdeyim, buralı oldum artık.

Hemen her halini bilirim, her anına tanık oldum yıllardır.

Yağmur yağdığında ki halini,  yağan karda buz tuttuğunu, tozlu, çamurlu,

çukurlu halini mesela, sularının akmadığı, çöplerin toplanmadığında ki halini,

elektrikler kesildiğinde nasıl ıssız karanlıklara gömüldüğünü.

Hangi sokağının nereye çıktığını bilirim.

Okuldan çıkmış çocukların seslerinin, düğün davullarının, ezanların,

okul zillerinin yankılandığı, satıcılarının bağırarak geçtiği,  cenazelerin kalktığı

sokaklarını.

Gökyüzünde bıldırcınların küme küme dans ettiği,  gökkuşaklarının çıktığı,

soba dumanı kokan havasını bilirim, yazın nemli sıcağını.

Gece yarısında ki sessiz halini, günün ilk ışıklarında aydınlanmasını,

okullar ilk açıldığında ki telaşlı halini bilirim, ya da bayram telaşı ile alışveriş

yapan insanların çarşıda ki kalabalığını, iftar saatlerinde ki telaş halini bilirim mesela.

Köylerinden gelen renk renk  giyinmiş insanların doldurduğu pazarlarını,

dükkanlarını. Köy yollarını,  piknik yerlerini.

Otobüs tabelalarını, güzergâhlarını, saatlerini bilirim.

Burada yaşamayı bilirim,

başka bir yerde yaşamadım ki hiç.

Doğduğum yer ile bildiklerim ise bana anlatılanlar sadece,

hayal dünyamda biriktirdiklerim,

çoğu zaman gerçek mi hayal mi diye karıştırdıklarım, 

hatırlayamadığım silik yüzler, karışık sesler o kadar.

Bırakında da Öyle Hatırlayayım



Sakın söylemeyin bana olur mu sakın.

Çocuk adımlarımla koşup oynadığım

o uçsuz bucaksız çayırların sadece birkaç adım olduğunu.

Her köşesinde saklambaç oynadığım evimizin aslında küçücük kutu gibi olduğunu,

Sakın söylemeyin olur mu sakın. 

Bırakında öyle hatırlayayım çocuk gözümle gördüklerimi.

Nankörrr!

Niye surat asıp duruyorsam sanki oysaki her şey yolunda güllük gülistanlık.

29 Kasım 2010 Pazartesi

Boş Zamanlarınızda Ne Yaparsınız ?



Bizim oralarda çocuklar erken olgunlaşır, hele de kız çocukları.
Daha küçücükken kaz çobanlığı yaparlar.
Biraz büyüyünce süt sağmasını öğrenirler minicik parmaklarıyla,
bulaşık yıkar, küçüğüne annelik eder, karnını doyurur, kucağında taşırlar.
Biraz daha büyüyünce peynir-yağ yapmasını, ekmek pişirmesini,
halı dokumasını öğrenirler.
Yazın kavurucu sıcağında dudakları çatlar, elleri nasır tutar tarlalarda.
Kışın ise parmakları mosmor olur kar sularında.  
Bu böyle sürer gider,
yaş büyüdükçe sorumluluklarda aynı oranda büyür büyür dağ gibi olur.
Başka nasıl yaşanılır bilmezler. Küçücük bedenleri, birkaç saatliğine
okullarında bir de uykuda dinlenir sadece.
Kimse ona yapacağı işi söylemez bile, bilir bunun görevi olduğunu.
Mecbur kalır yardıma bilir ki köyde küçücük ellere bile ihtiyaç vardır,
şimdi çalışma sırası kendindedir.
Kış ansızın bastırmadan peynirler,yağlar yapılmalı,
havyaların kışlık yiyeceği ıslanmadan taşınmalıdır.
Tüm bunlar nasıl yapılıyor öğrenmelidir bu yaşta,
bilir ki öğrenemezse aç kalır büyüdüğünde.
Bizim oralarda çocuklar sadece bayramlarda boş kalır,
izin verilir onlara hiçbir iş beklenmez onlardan.  
Şanslı olanlar yeni elbiseler giyer, kapı kapı dolaşıp şeker toplarlar.
Bir iki günlük çocuk olurlar yeniden...

Dönermiyiz Yine Eski Günlere

Otobüs kartını şirkete girişte, şirket giriş kartını da ısrarla otobüste okutmaya

çalışan arkadaşım ben seni çok özledim.

Seni her gün görmeyi özledim,

iş çıkışlarında ki beş dakikacık oturuşlarımızı,

yaptığımız alışverişleri, yediğimiz mantıları,

işi asıp izlediğimiz sinemaları (aman kimse duymasın),

dâhili telefon ile  yaptığımız söyleyişleri özledim,

annenin ‘siz bütün gün beraberdiniz birde ev telefonundan konuşacak

ne buluyorsunuz’ diye çıkışlarını bile özledim. 


Bir gün bir yerlerde karşılaşırmıyız yine ne dersin...

Hız Sınırı




Zaman bir dur Allah aşkına bir dur, soluklan biraz.

Ne acelemiz var nereye yetişiyoruz? Şöyle etrafa baka baka gitsek. Saatleri, günleri,

haftaları dolu dolu yaşasak çok şey mi istiyorum senden?



Kuş Sesleri Ovalara Yayılırrrr...



Siz güne nasıl başlıyorsunuz? 

Ben hemen her sabah ambulans ve itfaiye sesleri ile uyanıyorum,

 duysanız bir de nasıl yakından geliyor tabi ben iyice panik oluyorum .

Oysa ne çok isterdim kuş sesleri ile, bir deniz kenarında dalga sesleriyle,

yağan yağmurla, ya da oyun oynayan çocuk cıvıltılarıyla uyanmayı.

O zaman daha farklı olurmuydu acaba günlerim.    

26 Kasım 2010 Cuma

Abonelik

Ben tam 2 yıl 3 ay 10 gün oldu bir acıya aboneyim.

Bana kimse fikrimi sormadı, zorunlu bir abonelik benim ki.

Her pazarı pazartesiye bağlayan gece yeni sayısı gelir, çekerim acımı bir sonra ki

haftaya kadar,

yeni sayısı hiç şaşmaz hep kapımda günü gelince.

Düşmanıma bile tavsiye etmem öyle bir acı ki dağlar taşlar başına. 

Sizi Gidi Şımarıklar


Annesinin yaptığı yemeği beğenmeyenler,

babam her şeyime karışıyor diye şikâyet edenler,

bir gidin başımdan sizlerle uğraşamayacağım şimdi, gözüm görmesin hiçbirinizi.

Arpa Boyu Yol

 
Ne zaman çok yürüdüm,

çok şey öğrendim,

güçlendim,

piştim,

tecrübe kazandım,

büyüdüm
.
.
.

diye düşünsem dönüp arkama bakıyorum

o zaman henüz bir arpa boyu kadar bile yol almadığımı görüyorum.

Midas'ın Kulakları

O hikâyeyi bilir misiniz?

Hani kralın kulakları eşekkulağı şeklindeymiş de bir tek berberi biliyormuş. 
O da daha fazla içinde tutamamış ve bir kuyu kazarak oraya bağırmış
bunu kimse duymadı sanmış ama orda çıkan otları hesaba katmamış ve
o otlar rüzgarda her sallandıkça 'Midas'ın kulakları eşşek kulakları, Midas'ın kulakları
eşşek kulakları'  diye bağırmış.
Bende şimdi kimseye söylemediklerimi buraya yazıyorum ya
umarım bu blog bir gün bağırmaz bunları.
Ne kâbus ama, aman Yarabbi.  

Ay Dede

Ben küçükken anne ve babamla akşam oturmalarına giderdik. Sonra hava iyice kararır,

ay ışığı ortalığı aydınlatır (hele de karlı kış gecelerinde nasılda güzel olur)

benim uykum gelir biz de evimize gitmek için yola çıkardık.

Uykulu gözlerle bir yandan o karanlıkta düşmemeye çalışır bir yandan da

başımı yukarı kaldırıp kaldırıp ‘Ay’ da bizimle geliyor mu diye bakardım,

sanırdım ki o ben nereye gitsem beni takip ediyor. Ay dede ay dede sahi senin evin nerede ?

Ben Bir Çay Demleyeyim

                                                  
Bu cümleyi kurmayı hep sevmişimdir.
Mesela bir film izliyorum bir karakter 
‘ben bir çay demleyeyim de karşılıklı içelim’ diyor
o zaman bile içim sıcacık olur izlemeyeceğim varsa bile
izliyorum o filmi.
Çay bana aile ortamını, çay eşliğinde yapılan cıvıl cıvıl sohbetleri
çağrıştırır.
Bizde çay çok içilir, bir gelenek sanırım eve ansızın bir misafir gelse
bile ocağa yemekten önce çay konulur, öyleye iyi demlenmeli
çiğ kalmamalı.
Ben ne zaman yorulsam, canım sıkılsa, acıksam,
uzun bir yolculuktan evime dönsem, üşüsem aklıma ilk o gelir.
Çünkü çay benim için evime kavuşmak,
ısınmak bir dost yüzü görmek, dinlenmek,
güzel bir kahvaltı eşliğinde güne başlamak demektir.
Öğrencilik günlerin de ders aralarında kantin de, öğrenci evlerinde
kupalarda kah dedikodu yaparak, kah gülerek saatlerce sohbet ederek,
ders çalışırken ekmek arası peynire ya da hazır keke katık
yaptığım çaylar, aç bitap eve dönüşlerimizde 'eeee ne yemek yapalım?'
sorularına 'peynir, zeytin var birde çay yapalım' diye çare olan çaylar
gelir aklıma.
Bu kadar anlatmaya içimden geldi ‘ben bir çay demleyeyim’ de
içelim hep beraber şöyle sıcacık.

Zorlar İçinden En Zorunu Seçelim

Hangisi zor?  
Gitmek mi kalmak mı?
Giden mi geride kalan mı?
Habersiz çekip gitmek mi?
Vedalaşmak mı?
Her şeyi götürmek mi?
Çok şeyi geride bırakmak mı?
Çok bilmek mi?
Dünyadan bir haber yaşamak mı?
Son günü bilmek mi?
Hazırlıksız yakalanmak mı?
Unutmak mı her şeyi ilk günkü gibi hatırlamak mı?

Doğru Şık

                                               

Oysaki onun sorduğu tüm sorulara doğru sadece ama sadece doğru yanıtı vermiştim.

Ama yine de ikna olmadı.

Demek ki doğru yalnızca benim doğrummuş ya da onun

duymak istediği doğrular değilmiş,

biraz allayıp pullamak gerekirmiş bilemedim.  

Doğru, ama kime göre neye kadar karar veremedim.

Üstüme Alındım

Bu sabah aniden önüme bir köpek çıktı .
Bir an afalladım korktum, olduğum yerde kaldım.
Köpekte korkulmayacak bir köpek değildi ama tam sokak
köpeği  görünümünde.
Bana şöyle bir baktı sonra kafasını çevirdi yanımdan koşarak
uzaklaştı gitti.
Bende yoluma devam ettim arkamda tırnaklarının kaldırımda
çıkardığı ses kaldı.
Bu karşılaşma hiç olmadı saydık,
ikimizde yolumuza yürüdük gittik.
Belli ki bir acelesi vardı, o da biryerlere yetişmeye çalışıyordu.
Ben ise sabah sabah ansızın karşıma çıkmasını üstüme
alındığım için kendimden utandım.

24 Kasım 2010 Çarşamba

Nöbetçi Blog 100 Metre İlerde

Bugün de akşam oldu.
Şöyle bir etrafı toparladım, temizledim yarına hazırladım.
Sabah erkenden açarım, kusura bakmayın kapatma saati geldi okuyucu almıyoruz artık.

İçerdeki arkadaşlar çıksın kapatıcaz eve iş götürmeme gibi bir prensibim var.
Yarın 08:30 'da açığız kısmetse.

Çağrışımlar

Beynimde her duyduğum kokunun, her tadın, her sesin, her giydiğim elbisenin,

her objenin ayrı bir yeri, illaki hatırlattığı bir olay bir kişi var. Unutturmuyorlar bana

hiçbir şeyi hiçbir anıyı.

Eldekileri Toplayalım = Piyango













Sağlıklısınız seviyor seviliyorsunuz, eşiniz-sağlıklı evlatlarınız var, akıl sağlığınız

yerinde iyi ile kötüyü ayırt edebiliyorsunuz, bir işiniz harcayacak paranız eviniz arabanız

var, anne-baba dostlarınız kardeşleriniz etrafınızda, dünya güzelliklerini görüyorsunuz

yararlanıyorsunuz,  iyi bir eğitim aldınız, henüz hayatın baharındasınız, ya da düzeninizi

kurdunuz emekli oldunuz çoluk çocuk yuvasını kurdu, çok istediğiniz evi alıp oraya

yerleştiniz, en azından ümidiniz var,

yarın tatile çıkacaksınız, ya da yeni bir işe başlayacaksınız, çocuğunuz olacak...

o halde piyango size çıkmış zaten, şıkları eleyip hemen ümitsizliğe kapılmayın,

olmayanları çıkarın olanları ekleyin ufak bir matematik işlemi yapın bakın görün işlem

sonucu değişmeyecek, hem unutmayın toplamanın ve çarpmanın değişme özelliği

vardır, sonuç hep aynı çıkacak piyango sizde.

Zaman Varken

Bir şey varken yok demeyin.
Yapabiliyorken yapamıyorum,
gidebilecekken gidemiyorum,
görebiliyorken görmüyorum demeyin.
Mutlu edebiliyorken mutsuz etmeyin,
güldürebiliyorken ağlatmayın,
sevebiliyorken nefret ettirmeyin,
çalışabiliyorken çalışamıyorum demeyin,
paylaşabiliyorken sakınmayın,
destek olabiliyorken köstek olmayın,
ödüllendirebilecekken cezalandırmayın,
bilirken bilmiyorum demeyin.
Anlayabiliyorken anlamazlıktan gelmeyin,
okuyabilirken cahil kalmayın,
aklınız başınızdayken her şeyin doğrusunu öğrenin.
.
.
.
.
.
.
.

Zaman gerçekten çok kısa birgün gerçekten yapamayabiliriz hepsini.

Bakış Açısı

                                                  

Ben küçükken renk renk desenli fasulyelerle sayı saymayı,
harfleri öğrenirdim.
(Adı barbunyaymış çok sonra öğrendim)
Birbirinden farklı desenlere dalıp giderdim saatlerce incelerdim.
Şimdiler de ise her şeyi öğrendim ukalalığı hakim,
çağ atladım.
Hesap makinesi, bilgisayar sayacaklarıma, yazacaklarıma yetişemiyor.
 Küçükken en fazla elliye yüze kadar sayardım, A-B yazardım,
şimdi ise milyonlar, milyarlar diyorum.
Uzun uzun cümleler koruyorum.
Barbunya mı?
O geri kalır mı? O da çağ atladı yemek tariflerine girdi
 şöyle zeytinyağlı, havuçlu, bol maydanozlu olsa da yesek diye hayallerimizi süslüyor artık. 


Bir Dengesiz Kişilik Örneği


                                                      Teşekkürler


Bir insan aynı anda kaç yerde olmak ister?
Ben böyle bir yeteneğim olmasını istediğimden daha önce bahsetmiştim. 
Mesela ben bir yerlerde iken bu defa başka bir yeri özlüyorum;
yazın tatile gidiyorum bu defa evimi düzenimi özlüyorum.
Arkadaşlarımı özlüyorum görmek istiyorum bu defa 
tüm arkadaşlarım bir arada olsaydık diye düşünüp olmayanları özlüyorum.
Çocukluğumun geçtiği kokusunu bile hatırladığım küçük köyümü özlüyorum,
bu defa da nerdeyse hayatımın tamamını yaşadığım her sokağını,
her köşesini bildiğim bu yerleri özlüyorum. 
Çalışmaktan sıkılıyorum evimde olmak istiyorum,
 bütün gün televizyonun karşısında vakit geçiriyorum
 bu defa da işyerimi arkadaşlarımı özlüyorum,
vaktimi boşa geçirdim diye kendime kızıyorum.
Uzaklarda ki akrabalarımı özlüyorum onlarla vakit geçirmek
istiyorum gidiyorum,
bu defa da evdekileri özlüyorum biran önce dönmek istiyorum...
Yani anlayacağınız ben kendime bir türlü yaranamıyorum,
kendimi bir türlü mutlu edemiyorum.
Neler çekiyorum ben kendimden görün de anlayın halimi.   

23 Kasım 2010 Salı

Oyuncak

Yeni oyuncak alınmış çocuk gibiyim,

sürekli aynı oyuncakla oynuyorum

yeni yeni özelliklerini keşfediyorum elimden düşürmüyorum.

Ben şimdilik bu blog oyuncağını çok sevdim.

Umarım bıkmam, düşüncelerim değişmez,

soğumam ya da yerine yeni oyuncak almam.

Şimdilik diğer çocuklardan saklıyorum,

kimselere göstermiyorum bir gün onun da

zamanı gelicek.

Yetenek


Uzun uzun cümleler kurmak isterdim,
uzunuzun anlatmak içimde birşey kalmayıncaya kadar.
Karşımdakine kendimi anlatabilmek,
söylenenleri anlamak,
okuduğum hiç birşeyi unutmamak isterdim,
yaşadığım güzel günleri en ince ayrıntısına kadar hatırlamak,
insanları anlayabilmek, insan sarrafı olmak, 
düşüncelerini, aklından geçenleri bilmek isterdim.
Aynı anda birkaç yerde olmak isterdim,
çok becerikli olmak isterdim mesela
çeşit çeşit yemekler yapmak ama içimden geldiği için,
değişik hobilerim olsun isterdim,
en az iki müzik aleti çalmak ve spor yapmak isterdim.
Bol bol okumak dünyada ki tüm kitapları bir çırpıda bitirmek isterdim,
heryeri gezmek, tüm güzellikleri görmek
ama içimde her seferinde bir heyecanla evime dönmek isterdim, 
bir kola kırk karpuz sığdırmak isterdim,
on parmağımda on marifet olsun,
leb demeden leblebiyi anlayayım isterdim.
Hiç olumsuz düşünmeyeyim,
herkesi herşeyi seveyim isterdim,
hiç sinirlenmeyeyim pamuk gibi olayım,
herkesin yardımına koşayım el uzatayım isterdim...

Bu böyle uzar gider kısaca kendimi tamamen değiştirmek isterdim.
Kimbilir belli mi olur belki eskiyi getir yeniyi götür kampanyası başlar yakında.

Bahaneler

İnsanlar mutlu olmak için hiçbir fırsatı kaçırmıyorlar.
Bayram yeni bitti şimdi de herkeste bir yeniyıl heyacanı ve
hediye seçme telaşı başladı.
Neden bir şeyler için bir bahane bulmak zorunda kalırız,
onun arkasına saklanırız? Hiç birşey nedensiz olamaz mı?
Birisine nedensiz hediye alınmaz mı, nedensiz için kıpır kıpır olmaz mı,
arkadaşlarını, sevdiklerini mutlu etmeye çalışmazmısın,
yüzünde nedensiz bir tebessüm olmaz mı?
 (bu asla olmaz, etraftan hayırdır birşeyler mi var
ısrarlarını o kadar çok duyarsın ki mecbur bir bahane bulursun
ve 'eee şeyyy' bahaneleri sıralarınır kendinin bile inanmadığı)
Ne olucak şimdi peki? Bayram bitti, yeniyıl da bir çırpıda gelip geçecek
en yakın bahaneye çok var.
Arada birşeyler bulmalıyız hemen mutlu olmak için,
taaa Ramazan Bayramına kadar da somurtulup oturulmaz ki demi ama.
Ama yok ben o kadar beklemem derseniz e artık o da sizin yaratıcılığınıza kalmış.

Sabah Bakımı



Buraya yazmaya başladığımdan beri hemen her sabah,
bir şeyler yazmasam bile şöle bir etrafı kolaçan edip,
dip köşe temizlik yapıyorum.
Yeni bir ev düzenleme mantığı ile başlığı değiştiriyorum, resimler ekliyorum
(bunu fazla yapmıyorum zira çoğunun linkini bilmiyorum izinsiz almak istemiyorum) veya kaldırıyorum daha henüz tam oturmadı düzenim.
Kusura bakmayın yeni açılıyoruz ve fiş istemeyin lütfen yazar kasam gelmedi :)

22 Kasım 2010 Pazartesi

Önüm Arkam Sağım Solum Sobe

Aramızda kalsın lütfen, buraya yazdığımı kimse bilmiyor.
(iki arkadaşım hariç)
Saklanmak zor gerçekten ya da ne bileyim saklanma gereği
duyuyorum şu an için.
Birşeyler yazmaya çalışırken kelimelerimi o kadar özenli
seçiyorum ki okuyan benim ben olduğumu anlamasın diye
(nasıl karışık bir cümle oldu bu)
Şimdilik iyi gidiyor...
Umarım deve kuşu saklanmasına dönüşmez ileri ki günlerde,
nerde kalmıştık?  1.250.356 mıydı.
Lütfen siz saymaya devam edin ben saklanacak yer arıyorum hala.

Fotopoki Bir Hayat

Bazen öyle bir hisse kapılıyorum ki,
sanki bugüne kadar tüm yaşadığım günlerimin bir fotokopisi çekilmiş,
koyulmuş kenara.
Ben her sabah güne başlıyorum ve sırada ki sayfayı alıp rolümü oynuyorum.
Aynı saatte kalkıyorum, aynı saatte evden çıkıyorum,
aynı yollardan yürüyorum, aynı saatte yemek yiyorum, aynı saatlerde eve dönüyorum. Aynı yüzler, aynı sesler ve  ömründen bir günü daha böyle tekdüze,
özentisiz, sıradan bir şekilde yaşanıp bitiriyorum.
Böyle böyle tükeniyor dünyada ki günlerim.
Ömrüme bir gün eklemek istesem imkansız ama nasıl da hoyratca,
bomboş geçiriyorum sayılı günlerimi.
Ne de kolay geliyor böylesi bir yaşam.
Bakalım bir gün gözümü karartıp o sayfalardan almadan,
rolümü ben istediğim şekilde oynamayı deneyeceğim,
ya kördüğüm olur kalırım ya da bir çıkar yol bulurum belli mi olur.

Günün Yarısı

Ne de çabuk 12:00 oldu saat.
Yaşasın, bu demek oluyor ki saat 12:00 günün yarısı eder...

Tatil Yoklaması

evet nihayet döndük uzunnnn tatilden şimdi yoklama zamanı;
pazartesi sendromu burdaaaa...
soğuk burdaaaa (sabah sabah üşüdüm gelirken)
tembellik burdaaaa...
sudan çıkmış balık halleri burdaaa...
ahhh ahhh geçen hafta ben bu saatlerde şunu şunu yapıyordum halleri burdaaa...
arkadaşlarım burdaaaa(çok şükür hepsi sağsalim döndü gittikleri yerlerden)
masam, bilgisayarım burdaaa...
daha ne olsun bende bendeyim (en azından öyle olmaya çalışıyorum)
hadi şimdi çalışalım bakalım, kadro tam.

12 Kasım 2010 Cuma

Bugün

Ben bugün de yapmak istediklerimi yapamadım,
görmek istediklerimi göremedim,
gitmek istediğim yerlere gidemedim,
söylemek istediklerimi söyleyemedim,
duymak istediklerimi duymadım.
Görünmeyen zincirlerle bağlı kaldım buralara,
bana biçilmiş hayatı yaşamaya.
Ama benim hala ümidim var,
gün ola harman ola,
çıkmamış candan umut kesilmez,
nasip, kısmet,
umut fakirin ekmeği...
teselli cümleriyle ümit etmek istiyorum.

Kır Çiçekleri


                                     (Ben bunlardan toplamak isterdim)

Bu sabah uyanır uyanmaz dilime bir şarkı dolandı erkenden bayram havasına girdim. Hani bayramın geldiğini bize müjdeleyen B.M.anço 'nun (Rahmetli) bir şarkısı vardı 'Bugün bayram' diye başlayan.
Ne kadar da mütevaziymiş, şarkıları bile öyle 'Giyelim en güzel giysileri'
yeni olmasına gerek yok temiz olsun yeter.
'Elimizde taze kır çiçekleri' en güzel, en pahalı çiçekleri almamıza gerek yok
gönül almak için.
 Bu bayram yolumuzu gözleyen meleklerimizi bekletmeyelim olur mu.

11 Kasım 2010 Perşembe

Akşama Yemekte Ne Var?


                                                       Teşekkürler


Çok acıktım... Öğlen ki yemek tam bir hayal kırıklığıydı,
şimdi de bisküvi arası galeta ile karnımı doyurmaya çalışıyorum.
Gözümün önünden yemekler resmi geçit yapıyor uygun adım.
Akşam ki menüye kadar hayal gücüm ile idare edeyim bari

Gözüm Yollarda Kaldı




















veeee beklenen uzun tatile bir gün, üç saat kaldı. Tez şenlikler başlaya, tatil havasına girile.

Oyun

Bu sabah işe gelmek için yürüdüğüm yollarda
kurumuş yapraklara basma oyunu oynadım kendimce.
Biri beni görmüş olsa nasıl bir resim çıkardı ortaya?
İyi giyimli, gayet aklı başında görünen biri
tuhaf adımlara yürümeye çalışıyor başı önünde,
ben bile kendimi öyle görsem hiç acımadan
deli etiketini yapıştırırdım kendime.

Saklambaç

Kaç gündür lodos ile saklambaç oynuyorum, beni bulmasın yeniden o baş ağrılarını çekmek istemiyorum. (Hiştttt sakın burda olduğumu söylemeyin, aramızda)

10 Kasım 2010 Çarşamba

Yoklama

Hüzün; burdaaaa,
İç sıkıntısı; burdaaaa,
Can sıkıntısı; burdaaaaa,
Yalnızlık; burdaaaaa,
Anlamsızlık; burdaaaaa...
Maşallah sınıf mevcudu tam,
çıkarın şimdi kağıt kalem yazılı yoklama yapıcam...

Akşam Hüznü


                                                     Teşekkürler



Bir sonbahar daha, bir akşam daha,
bu nasıl bir hüzün?
Bu nasıl bir renk?
Herşeyin sonu gibi sanki...

Yeteneksiz

Dile kolay kaç yaşındayım,
(bayanların yaşı merak edilmez çok ayıp)
bunun etkisi herhalde beynimde sayısız harf-kelime,
ama bunları önce düzenli kelimelere,
cümlelere, metinlere, düşüncelere dönüştürmem lazım
bir sıraya koymam lazım sahi neden yapamıyorum ben bunu?
(yeteneksiz olduğum için olabilir mi acaba)