14 Aralık 2010 Salı

Bilemediğiniz Soruyu Geçin



Son bir veya iki haftadır, duraklarda ellerinde ders notları
bekleyen öğrenciler görüyorum.
Hemen hepsinin beyaz bir kâğıda yazdıkları notları ezberlemeye
çalışır halleri var.
Çoğu otobüsü kaçırma telaşı ile bir kâğıda sonra otobüsün
geliş yönüne sonra yine kâğıda bakıp duruyor.
Servise binenler biraz daha rahat,
çünkü servisin onları almadan gitmesi söz konusu bile değil.
Serviste binenler ders notlarını okumaya devam ediyor.
Otobüstekiler onlar kadar şanslı değil,
çoğu hem ayakta yolculuk yapıyor,
hem de o uğultuda okuduklarını anlamaya imkân yok.
Ve tabi bu öğrencileri görünce aklıma kendi öğrencilik günlerim geliyor.
Lisede benzer durumdaydım.
Ben servise binen şanlı guruptan değil,
sabahları otobüse binip oturabilen şanslı guruptandım.
Ama o saadette kısa sürerdi,
çünkü aktarma yaptığım otobüste yine ayakta kalırdım.
Lisenin ilk yıllarında bende çok çalışmışımdır otobüslerde.
Ama çoğunlukla evde bazen sobanın arkasında,
bazen sıkı giyinerek soğuk oda da,
bazen de sabah çok çok erken kalkarak evin en sessiz halinde,
hava henüz sıcakken de bahçede çalışırdım.
Üniversite de ise sınavlar bazen bir, bazen de iki hafta sürerdi.
Bir günde iki sınava girdiğimiz günler oldu.
O zamanlar tam bir kâbustu,
sınav süresi boyunca düzenli yemek yiyemezdik bile,
ama hiç sabahladığımız olmadı ev arkadaşlarımızla.
Uykumuzu alıp, daha sonra erkenden kalkarak çalışırdık genellikle.
Şehrin, sokakların sessiz olduğu bu zamanlarda çalışmak daha iyi gelirdi bize.  
En verimli zamanlardı bana göre bu saatler.
Sonuç; sonuç her şeye değerdi tüm sıkıntılarımız,
uykusuz sabahlarımız uçup giderdi.