20 Aralık 2010 Pazartesi

Aka Eke Kek Kak Aka Eke Kek Kak


Yukarda yazdığım kelimeler ne anlamsız değil mi?

Ama benim için bir zamanlar en anlamlı ve düzenli kelimelerdi.

Ben onları yanlışsız ve aynı hizada yazdığımda ne mutlu olurdum,

sadece ben mi sınıfımda ki herkes.

Öğrendiğimiz her harf de kelimede gözlerimiz ışıldardı,

daha bir kendimizden emin zor harfleri öğrenmeyi,  

kelimeleri metinleri yazmayı merakla beklerdik.

Az çok tahmin etmişsinizdir her halde daktilodan bahsettiğimi.

Lisede iki yıl daktilo eğitimi almıştım.

On parmak yazmayı, her derste bir önceki harflerden kelimeleri,

sonra da yeni bir harfi sabırla öğrendik iki yıl boyunca.

Hatırlıyorum ilk yıl daktilo dersi pazartesi günü ilk dersimizdi.

Ders dışında hep kapalı ve kilitli kalan sınıfa adım atar atmaz

önce kokusu karşılardı bizi,

 makine yağı, şeritlerin mürekkebi karışık kokular.

Daha sonra soğukluğu ve disiplini göze batardı.

Masalar, daktilolar, sandalyeler hep aynı hizada

düzenli, herkesin yeri belli olurdu, başka masaya oturulmaz,

başka daktilo kullanılmazdı.

Kışın okulun üst katında olan sınıfımızda, özellikle de daktilonun tuşları

o kadar soğuk olurdu ki insanın parmakları buz gibi olurdu.

Yazın ise camlar fazla açılmazdı çünkü bu defada notlarımız uçuşurdu.

Kapı ise ders boyunca hep kapalı tutulurdu ki sınıftan yükselen

bazen uyumlu bazen de bozuk 'tik tak' lar diğer sınıfların dikkatini dağıtmasın.  

‘Daktilo öğrenmenin ilk kuralı eline bakmayacaksın’

böyle derdi öğretmenlerimiz,

eline bakmadan sadece parmakların bilecek doğru harflerin yerini.

Kitabımız hep sağ tarafta olurdu.

Sadece kitaba bakıp yazılacak kelimeler yazılır

sonra eller klavyeden çekilip gözler ile doğruluğu kontrol edilirdi.

Kitabımız şekil olarak on beş yıllık eğitim hayatımda gördüğüm en aykırı kitaptı.

Uzununa açılan, içinde çok güzel hikâyelerin, şiirlerin,

yine harflerle yapılan şekillerin olduğu bir kitap.

Son zamanlarda renklenen kitapların aksine, samanlı kâğıda basılmıştı.

Henüz işlemediğimiz konularda ki yazıları okumaya çok severdim,

ama harfleri öğrenmeden yazmaya cesaret edemezdim,

olur da öğrenmediğim harf çıkar ve elime bakarım diye korkardım.

Bunu yazmasam olmaz,

bir de yanlış yazılan harfin silinmesi vardı ki tam bir kâbus,

 o zamanlar silindir şeklinde özel silgiler vardı,

ama bunlar silmekten çok kâğıdı yırtardı çoğu zaman.

Sonra sildiğin harfin üstüne denk getirip doğru harfi basman gerekiyordu

asıl maharet ondaydı bence.

Denk getiremezsem kargacık burgacık bir şeyler çıkardı ki

ortaya anlayabilen beri gelsin.

Sınavlarda yanlış harfi düzeltmeye izin verilmezdi,

sadece derslerde düzeltirdik.

Sonra, sonra iş hayatımda hiç daktilo kullanmadım gerekte kalmadı.

Beynimde gereksiz bir bilgiyi siler gibi, sildi öğrendiği her şeyi.

Parmaklarım daha bir sevdi iki parmak bilgisayar klavyesini,

diğer sekiz parmağım emekliye ayrıldı.

Unuttu onlarda, hangi harf hangi parmağındı.