28 Şubat 2011 Pazartesi

Bir Dost

İnsan, kaç yaşında olursa olsun hayatında bir tane
‘arkadaşım dostum’ diyebileceği biri olmalı.
Bazen sadece aynı yolda yürüdüğü,  bazen beraber yaptığı yemeği yediği,
bazen aynı acıya ağladığı bir dost.
Bazen günlerce görüşemediği, ya da hayatının her anında beraber olduğu,
bazen sadece telefonla konuştuğu orada olduğunu bildiği bir dost.
Uzaklarda bile olsa bazen dalıp gittiği,
içtiğin bir çayda bile onu hatırladığı bir dost.
Uzun bir aradan sonra tekrar görüştüğünde kaldığı yerden devam ettiği bir dost.

Kayıp Aranıyor

Kendimi kaybettim...
Konuşma yeteneğimi, pembe gözlüklerimi,
yarından ümitlerimi, pozitif düşüncemi kaybettim.  

24 Şubat 2011 Perşembe

Ne Güzel

Güne yeni demlenen çay kokusuyla, kızarmış ekmekle başlamak ne güzel.
Hayata on dakikacık mola ne güzel,
yağmurda ıslanmak ne güzel, uzayıp giden yollarda yürümek ne güzel.
Bir ıhlamur ağacı gölgesinde oturmak ne güzel,
denizde bir havalanıp bir konan martılar ne güzel,
gelip giden dalgalar ne güzel,
Yeni açan hanımelleri ne güzel.
Dünyayı çocuk gözü ile görmek ne güzel, pamuk şeker ne güzel,
boş bir salıncakta gizlice sallanmak ne güzel.

23 Şubat 2011 Çarşamba

Küçük Şeyler

Foto; msn.com.

Hayat bazen bir tebessümden, bazen bir umuttan, yeni açmış bir çiçekten,
uçan kuştan, renk renk kelebekten, doğan güneşten,
bulutlar arasında batan bir güneşten, çiseleyen bir yağmurdan,
yağmur sonrası gökkuşağından, bazen yeni tomurcuklanan bir filizden,
bebek yanağında ki gamzeden, bazen minicik parmakları ile çizgiler çizen bir elden, bazen geçip giden arabalardan, bitmeyen işlerden, dinlenen bir şarkıdan, içilen bir çaydan, bir simitten, bir papatyadan ibaret, ya da soğuk kış günü içilen sıcak bir ıhlamurdan.

Bir Gün

 Gün geliyor her şey sessiz bir veda ile bitiyor...

22 Şubat 2011 Salı

Yedekleme



Bilgisayarımızda bizim için değerli, gözümüz gibi baktığımız;
dosyalarımız, resimlerimiz, yazılarımız olur hani.
Ara sıra aman bir şey olmasın diye yedekleriz.
Sanki onları yedekleyip emniyete alınca da daha bir gönül rahatlığı ile kullanırız bilgisayarımızı.
Biliriz sanki olur da beklenmedik birşey çıkarsa hemen yerine yedeklerini koyabiliriz.
Bana kalırsa günlük yaşamımızı da yedeklemeliyiz.
Hafta sonunu dört gözle bekliyoruz, planlar yapıyoruz son dakikada ya
yağmur yağıyor, ya arkadaşımızın işi çıkıyor, ya da misafir geliyor.
Yedekte bir plan yok, gitti koca bir hafta sonu. 
Bir karar alıyoruz.
Sadece bir düşünce var aklımızla, aksini ya da kötüsünü düşünme yok.
Ona yoğunlaşıyoruz, hayatımızı ona bağlıyoruz.
Karar uygulanıyor anlıyoruz ki yanlış bir karar.
Tüm hayatımız bitiyor sanki kendimizi o kadar alıştırmışız ki iyi şeyler olacağına, yedekte bir hayatımız yok, bocalayıp duruyoruz.
Ara sıra hayatımızı da süzgeçten geçirmeli;
gereksiz ayrıntıları atmalı, bizim için önemli olanları bir araya toplamalı,
yedeklemeli, en güvenli yerlerde saklamalı.
Elimizde en kötü zamanlarımızda kullanacağımız bir yedek plan,
yaşanacak bir yedek gün olmalı.  


Yanlış Tartı

Ah o önyargılar, yanlış anlamalar, haksız yere yargılamalar.
Karar vermeden önce birazcık vakit ayırsak. 
Kendimizi birde karşı tarafta düşünüp tekrar ölçsek, biçsek...
Sonuç ne farklı çıkacak o zaman.

Konuşma Sanatı

Marifet hazır cevap olmak değil, düşüne düşüne tane tane konuşmaktır.
Karşısındakini kırmadan, üzmeden, özenle seçilmesidir kelimelerin.
Bu hem kendine hem karşısındakine en büyük saygısıdır.
Marifet insanın söyleyeceklerini bitirdikten sonra arkasını
dönüp gitmesi değil, kalıp onlarla yüzleşmesidir.
Marifet yabancı kelimelerle, uzun uzun cümlelerle konuşmak değil,
tek bir kelime ile bile gönül almak ya da derdini anlatabilmektir.

18 Şubat 2011 Cuma

Beklemek

                                            Foto 'Pusula-Ötücü Kuğu'


Beklenen bir dostsa beklemek ne güzel...
Beklenen güzel bir gün ise beklemek ne güzel...
Beklenen sayılı gün ise beklemek ne güzel...
Beklemek umut demekse beklemek ne güzel...
Beklemek çare demek ise ne güzel...
Beklemek kavuşmak demek ise ne güzel...
Beklemek yarın demek ise ne güzel...
Beklemek unutmak demek ise ne güzel...
Beklemek özlem demek ise ne güzel...
Beklemek...
Beklemek geleceğini bilmek demek ise ne güzel...

Kumbara

Bu aralar boş geçen günlerimi bir araya toplasam, biriktirsem de
bir gün çok yoğun olacağım, günlerin bana yetmediği zamanlarda
çıkarıp kullansam olmaz mı acaba?
Yazık şimdi boşu boşuna harcanıp gidiyorlar.


Cesaret Testi

Kim bir akşam olsun televizyonu kapatıp,
başka bir şeylerle meşgul olacak kadar cesur?
Kim bilgisayar, telefon, sosyal paylaşım siteleri olmadan,
bir iki saat geçirecek kadar cesur? 
Kim arayamadım,
vaktim yoktu bahanelerinin arkasına saklanmayacak kadar cesur?
Kim işimi beğenmiyorum,
hayatımda değişiklik istiyorum diyecek kadar cesur?
Kim yalanlara, dedikodulara, arkadan konuşmalara,
haksızlıklara karşı koyacak kadar cesur?
Kim çoğu zaman kendimizi paralayacak kadar uğraştığımız birçok şeyin
boşuna olduğu itiraf edecek kadar cesur.
Kim geçip giden zamanı boşuna geçirmişim diye itiraf edecek kadar cesur?
Kim el kaldıracak kadar cesur?

17 Şubat 2011 Perşembe

Uçurtma


Yıllardır buraya bağlıyım, ne yapsam kurtulamıyorum iplerimden.
Beyaz bulutlar, uçsuz bucaksız gökyüzü beni çağırıyor,
kuşlar bana inat daha bir coşkulu, nasılda kanat çırpıyorlar birbirleriyle
yarışıyorlar sanki.
Ah o rüzgâr sanki görmüyor bunu her gün çağırıyor beni, her gün...
Bilmiyor sanki ben yıllardır kanatlarım var ama uçamıyorum,
ayaklarım var ama gidemiyorum, evet ben uçurtmayım ama uçamıyorum.
Tek dünyam bu pencere benim, bilmiyor.
Düşlerimde;  
bazen çok uzaklara gidiyorum, gökyüzünden süzülüyorum,
bende bulutlara inat yükseklere çıkıyorum en yükseklere.
Bazen doğan günü karşılıyorum ufukta, bazen dağların yamaçlarına
uğurluyorum onu.
Yemyeşil uçsuz bucaksız kırlarda koşuyorum bazen,
bazen bir ağaç tepesine çıkıyorum.
Sonra gün doğuyor düşlerim bitiyor...
Ben yine bağlı buralarda, penceremde izliyorum dünyayı.

16 Şubat 2011 Çarşamba

Basit Şeyler

Aslında çok büyük beklentiler içine girmemeli insan,
bazen güzel bir müzik eşliğinde kahve molasıyla da yetinebilmeli.
Ya da bazen notalara tutunup çok uzaklara gidebilmeli.

Suçlu


Günlerdir moral bozukluğuma, suskunluğuma, kızgınlıklarıma,
karamsarlığıma bahane olarak çoğu zaman soğuk ve gri geçen kış
günlerini gösteriyorum, onun arkasına saklanıyorum.
Sorana hemen şikâyet ediyorum havalardan bu hallerim diye.
Asıl sorun kış bitiyor, sayılı günler kaldı.
Benim bu hallerim de kışla beraber bitip gitmezse o zaman asıl suçlu belli olacak.

Dayanıklılık Testi

Sadece merakımdan soruyorum,
bu şekilde boş boş oturmaya, hiçbir şey yapmamaya, konuşmamaya...
daha ne kadar dayanabileceğim acaba.

15 Şubat 2011 Salı

Renk Renk

Kışın bu gri, dumanlı, sisli rengine inat her yeri renk renk boyamak istiyorum.
Morlar, sarılar, yeşiller, kırmızılar, pembeler...
Bayram yeri gibi cıvıl cıvıl olsun her yan.  

Evvel Zaman Yolculuklarına Çıkalım

Bir varmış bir yokmuş diyelim yolculuğa başlayalım...
Önce Kaf dağının ardına düşelim.
Kırk odalı saraylarda peri padişahının güzeller güzeli kızını görelim.
Başımıza üç elma düşsün, kırk gün kırk gece düğünler yapalım.
Keloğlan' ın Ali Cengiz oyunlarına gülelim,  
Kurnaz tilkinin oyununu bozalım,
Pamuk Prensesi saklayalım. 
Az gidelim uz gidelim Heidi’nin Alp dağlarının tepesinde ki kulübesinde dinlenelim,
kendi elleriyle yaptığı peynirleri yiyelim,
samandan yapılmış yataklarında uyuyalım,
keçileri otlatmasına yardım edelim.
Şirinlerin köyüne uğrayalım, çilek toplayalım tarlalarından.
Sonra şehir şehir dolaşıp Yedi Renkli çiçeğin izini sürelim.
Alice ile harikalar diyarında kaybolalım,
Uçan Kaz ile ormanların üstünde uçalım,
dağları aşalım.
Sonra da gözlerimizi açıp gerçek dünyaya dönelim...

11 Şubat 2011 Cuma

Sahi Ben Ne Olayım?

Bir ağaç olayım derinlere kök salayım, kendimden emin güçlü devasa
dallarımda çocuklar salıncak kursun, gölgemde piknik sofralarında
yemekler yenilsin.
Uçurtma olayım hep yükseklerde dalgalanayım,
rüzgâra karşı daha güçlü olayım, renk renk gökyüzünde süzüleyim.
Kuş olayım küçücük kanatlarım ile kıtaları dolaşayım,
her yerde bir evim olsun.
Rüzgâr olayım bazen sararan başaklarda, bazen yemyeşil kırlarda,
kır çiçeklerinde, bazen bir yaylada, bazen şehrin sokaklarında eseyim.
Yağmur olayım hasretle beklenen her damlam can olsun toprağa,
bazen bir tarlaya, bazen şehir sokaklarında kaybolmuş tek tük kalmış
bir ağacın köküne can olayım, tozlanmış yapraklarını yıkayayım.
Nehir olayım yağan her yağmurda, eriyen her karda biraz daha çoğalayım,
zamanı geldiğinde en güzel tarlaları, bahçeleri sulayayım.
Bir papatya olayım, ya da bir kır çiçeği renksiz bozkırı boyayayım
baştan aşağı,
Bir gök kuşağı olayım gökyüzüne taç olayım,
Bembeyaz bir bulut olayım bazen yağmur, bazen de güneş getireyim.
Büyük, başı dumanlı ulu bir dağ olayım uzaklarda bir yanım yemyeşil,
tepeleri hep karlı ve ulaşılmaz.

   

Gelgitler

Son zamanlarda bir anım bir anıma uymuyor.
Bazen günlerce susuyorum, ağzımdan zorunlu kelimeler dışında hiç bir şey çıkmıyor,
bazen de her şey ama her şey hakkında konuşuyorum.
Bazen espriler yapıyorum, sohbetlere katılıyorum, hatta sohbetleri ben başlatıyorum,
bazen de çevremde ki insanlardan tamamen kendimi soyutluyorum,
etrafımda olan bitene kayıtsız kalıyorum.
Bazen evet bugün güzel bir gün diyorum,
bazen de daha saatim çalar çalmaz gözümü dahi açmadan ' offf ' larla başlıyorum güne. 
Bazen kalabalıklar içinde olayım istiyorum etrafımda arkadaşlarım,
ailem olsun, bazen de tek başıma bir ben olayım kafamı dinleyeyim istiyorum.
Bazen o kadar çok çalışıyorum ki sonradan kendim bile şaşıyorum enerjime,
bazen de ufak bir işi bile yapacak enerjiyi bulamıyorum kendimde.
Bazen içimde öyle bir güç oluyor ki bir çırpıda metrelerce yol yürüyorum,
işler yapıyorum.
Bazen de yerimden kalkacak, adım atacak halim olmuyor.
Bazen her şeyi ama her şeyi okuyayım, bileyim, öğreneyim istiyorum
zaman yetmiyor, bazen de öyle boş boş hiç bir şey yapmadan saatlerce
oturabiliyorum.
Bazen yapacaklarımı günler öncesinden planlıyorum,
bazen de işte böyle gelgitlerle hayatımı dengelemeye çalışıyorum. 

10 Şubat 2011 Perşembe

Ses Yok

Sessizlikler içinde yatıyorsun...
Ne zaman gelsem sana...
Bir ses vermiyorsun.

Komşunun Tavuğu

Neden sahip olamadıklarımız gözümüzde en kıymetlilerimizdir?
Neden insanlardan farklı yönlerimizi keşkeler ile harcarız?
Hep başkasında olana özeniriz, gözümüz hep onlarda olur.
Bunun çocuklukla ya da gençlikle alakası yok.
Hangi yaşta olursak olalım bu hep böyle.
Çocukken arkadaşımızın kalemine, silgisine, oyuncağına özeniriz.
Bizde olmayanı kıskanırız, hırçınlık yaparız.
Gençken arkadaşlarımızın saçına, göz rengine, giydiklerine özeniriz.
Yaş biraz daha büyüyünce daha çalışkan diye başkasının çocuğuna özeniriz ,
komşunun arabasına, evine özeniriz.
Onunla yarışır, daha çok çalışır, daha çok hırslanırız.
Tüm bunları yaparken bir dönüp de elimizde olanlara bakmak aklımıza gelmez.
Öyleye asıl kıymetli olan başkasının sahip olduklarıdır.    

9 Şubat 2011 Çarşamba

Güneş Gidiyor

Gün bitti, güneşin de mesaisi bitti. Bu saatlerde yavaş yavaş gitme hazırlığı yapıyor.
Yerine gece ve karanlık gelecek.
Gerçi güneş işini biraz aksattı bir göründü bir kayboldu,
sanki biraz da malzemeden çaldı. Hava hiç güneş var gibi değildi,
sıcaklığını esirgedi bizden ama neyse görüntüsü yetti.
Gecenin görevini yerine tam olarak getireceği kesin.
Belli oldu şimdiden karanlık ve soğuk olacak bu akşam da.

Kızgınım

Bu günlerde her şeye kızgınım her şeye.
Uçan kuşa, esen yele, dağa, taşa, böceğe, güneşe, buluta,
 kanat çırpan kelebeğe, geçip giden arabalara, bulutlara, ağaçlara,
yağan yağmura, yolunda gitmeyen işlerime, yürüdüğüm yollara,
boş konuşanlara, her şeye karışanlara, geçen zamana...  
Biliyorum biliyorum ben aslında kendime kızgınım,
bunların hepsi bahane kızgınlıklarıma. 

8 Şubat 2011 Salı

İmece

                                                  Foto 'Türkiye Gazetesi'

Köyde herkes kısıtlı zamanda soğuklar bastırmadan işini bitirmek isterdi.
Yardımcısı çok olanlar şanslıydı herkes bir iş bölümü yapar,
işler çarçabuk halledilirdi.
Yardım edecek kimsesi olmayanlara ya da işi diğerlerine göre daha çok olanlara
ise imece usulü yardım edilirdi.
Birkaç kişi kararlaştırılan bir günde bir araya gelir el birliği ile sıra kimde
ise o kişinin işleri bitirilirdi.
Yapılan bu yardım karşılıksızdı, yani kimseye para ödenmez sadece yemek verilirdi.
O kişinin maddi durumuna göre hazırlanan yemek hep beraber yenilir,
sohbetler, şakalar eşliğinde çaylar içilir, gölgede dinlenilir daha sonra
işlere kaldığı yerden devam edilirdi.
İmece usulü bazen tarladaki ekinler toplanır, bazen peynirler yapılır, bazen kışlık bulgurlar, unlar, bazen de düğün yemeklerini hazırlanırdı.
Tatlı bir telaş ile batan güneş ile yarış halinde olurdu herkes.
Sonra zaman ilerledi köyden şehre geldik.
Bu defa küçücük mahallelerde komşumuza ya kömürünü taşırken,
ya halısını yıkarken, ya evine boya badana yaparken,
ya konservesini kaynatırken yardım ettik.
Şimdilerde ise kimse bunları beraber yapmıyor herkes başının çaresine bakıyor.
Bundandır sanırım komşuluklarda bitti,
çünkü kimsenin kimseye ihtiyacı kalmadı.

Susuyorum

Yakında konuşmayı unutursam hiç şaşırmayın.

İç Huzur

Bir insanın mutlu olması için iç huzurunun olması gerekir.
İç huzur içinde vicdanının rahat olması.
Ne zaman ki kendi kendimizle hesaplaşmalarımız biter, alacak verecek kalmaz
o zaman bizden mutlusu olmaz.

7 Şubat 2011 Pazartesi

Evvel Zaman Hikâyeleri


Geçmişe dair anıları birer evvel zaman hikâyesi gibi dinliyorum.
Büyüklerimiz gidenler unutulacak kaygısı içinde.
Onlara dair ne varsa bilgi dağarcıklarında bir bir anlatıyorlar bizlere.
Bizde bazen ilk defa duyduğumuz,
bazen de sayısız kere dinlediğimiz bu anılara kâh gülüyoruz,
kâh hüzünleniyoruz.
Yer ediyor bizimde bilgi dağarcığımızda her biri.
Zamanı gelince anlatılmak üzere.
Kim bilir günün birinde belki anlatan,
beklide hikâyesi anlatılan biz oluruz.

Yalancı Bahar

                              


Bahar bir kerecik olsun sözünde dur. Güneşle birlik olup kandırma bizi.
Yetmez mi artık yıllardır yalanlarına kanmalarımız.
Bu defa gelmiş ol, bir daha gitme...
Böyle güneşin parladığı günler ne güzelmiş meğerse. 

Ortak Nokta

Seninle, tek ortak noktamız aynı gök kubbenin altında yaşıyor olmamız.
Ne acı değil mi?
Paylaşılabilecek bu sınırsızlıklar içinde seninle benim payıma bu düştü.

4 Şubat 2011 Cuma

Mola

Sabah uyandım; Kendime çay yaptım, ekmek kızarttım,
ne yesem diye düşündüm, kahvaltımı yaptım.
Akşamdan karar verdiğim kıyafetleri giydim, evden çıktım,
soğuk diye şikâyet ettim, servis geç kaldı diye surat astım, işe geldim, ısınmaya çalıştım, maillerime baktım, gazete okudum, çayımı içtim, çalışmaya çalıştım,
net gitti, bloğuma kısa süreliğine giremedim, panik oldum, sinirlendim,
yemekten memnun kalmadım, bir şeyleri eleştirdim, olayları tartıştım.
Akşam oldu eve gittim, yemek yedim, dizi izledim, uyudum.
Tüm günümün özeti bu kadar, sıradan ve yalın.
Oysa benim için sıradan olan bir günü,
dünya da kaç kişi sıradan olmayan bir gün olarak yaşadı acaba.
Kaç kişinin işleri yarım kaldı,
kaç kişi bir daha evine dönemedi...
Kaç kişi sıcak yatakları yerine toprakta uyudu.

3 Şubat 2011 Perşembe

Uzaktakilere Selam Olsun

Uzaklarda bir yerlerde benim sık sık hatırladığım, kendim kadar eminim ki
onlarında beni hatırladığı birkaç dost yürek var.
Çok uzakta;
Kocaman yüreği ile çok az imkânlarla bir şeyler yapmak isteyen,
kimsesiz yüreklere çare olmaya çalışan biri var mesela.
Yanında olmak bir işin ucundan da ben tutmak, yardım etmek,
yükünü paylaşmak isterdim.
Yine uzaklarda bir yerlerde evinden uzakta, biri henüz bebek iki çocuğuna
tek başına bakmaya çalışan bir yürek var mesela.
Yanında olmak, işlerine el atmak, on dakikacıkta olsa bebeği ile ilgilenmek
isterdim.
Zorda kaldığında bir çorba olsun yapmak, daha olmadı iki laf ile arkadaşlık
etmek isterdim.
Çok çok uzaklarda başka diyarlarda, başka bir ülkede;
tek başına bilmediği insanlar arasında, bilmediği sokaklarda yürüyen,
kendine bir yaşam kurmaya çalışan biri var.
Bir gün ansızın bir sokakta karşısına çıkmak isterdim mesela.
Ülkesinin her hangi bir şehrinde, herhangi bir sokağında karşılaşmışçasına,
olağan bir karşılaşma gibi.
Tıpkı son görüşmemizde olduğu gibi sıcak sohbetlerle oturmak,
sokaklara yabancı ama kendimize dost dolaşmak,
oralarda kendimizden izler bırakmak isterdim.
Uzaklarda, aynı kandan olduğumuz ama senede bir defa görüştüğümüz,
gurbet denilince ilk akla gelen yürekler var mesela.
Kendine yeni yaşamlar kurmaya çalışan, her konuşma da keşke yakın olsaydın diye sitemler eden yürekler var.
Yanlarında olmak heyecanlarına, yeni yaşamlarına ortak olmak isterdim.
Ama hayat işte, insan istediği zaman istediği yerde olamıyor.
Herkes bir yerlerde kendi hayatını yaşıyor.
   

2 Şubat 2011 Çarşamba

Gidiyorum

Gidiyorum dostlar bilinmez diyarlara.
Ansızın oldu bir şey söyleyemedim, veda edemedim sizlere.
Geride bıraktıklarım çok, yanıma aldıklarım az.
Bir gün bir yerlerde karşılaşmak dileği ile...

Dipsiz Kuyu

Yalnızlık dipsiz bir kuyu gibi.
Bir çıkış yolu bulamazsa insan karanlıklar içinde kaybolup gidiyor.
En iyisi ışığı hiç kaybetmemek galiba.

1 Şubat 2011 Salı

Boşlukları Dolduralım

Çıkan sonuca bakmalı, anlamlı bir şeyler bulmalı.
Bu boşluğu doldurmalı.
Doldurmalı da nasıl?  

Kendime Söz

Bir sabah uyanacaksın her şey değişmiş.
Zaman, mekân, yer, kişiler, olaylar...
Şaşacak derecede farklı her şey.
Bahar gelmiş memleketine, her yan bahar kokuyor.
Sen gülebiliyorsun artık, dilinde şarkılar, içinde ümit...