Yıllar önce yani bugün ki gibi makinelerinin olmadığı zamanlarda,
annemler su ısıtıp çamaşır yıkamak için ateş yakarlardı.
Önce bir kaç çalı veya odun parçası ile ateş tutuşturulur,
tutuşmaya başlayınca dumanı rüzgârın yönüne göre bu tarafa bir o tarafa tüter,
tutuşmaya başlayınca dumanı rüzgârın yönüne göre bu tarafa bir o tarafa tüter,
sonra odunlar iyice kor olunca yavaş yavaş yanmaya devam ederdi.
Ben o odun ateşinin kokusunu çok severdim,
üstümün kokmasına aldırmadan önünde durup ateşi seyrederdim.
Çamaşır günü bir komşu ile sabah erkenden kalkılır,
kim bilir kaçıncı kez kullanılıp temizlenen hafif isli kazan ateşin üstüne
konulur ve kahvaltıya kadar ısınması beklenirdi.
Bu arada zaten sıcak olan su hemen ısınır, hatta kaynamaya bile başlardı.
Sonra büyük bir leğende sırasıyla önce beyazlar, sonra renklerine göre
diğer çamaşırlar özenle yıkanır, yakıcı yaz güneşinde kurumaya bırakılırdı.
Nedendir bilmem ya deterjandan, ya sudan ya da yaz güneşinden
o çamaşırlar bembeyaz olur, çamaşır ipinde temizlik timsali olarak sallanırlardı.
o çamaşırlar bembeyaz olur, çamaşır ipinde temizlik timsali olarak sallanırlardı.
Annemler bazen gülerek, bazen sohbetle dalarak,
bazen de inatçı bir lekeyi çıkarmak için konuşmayı unutarak yıkarda yıkarlardı.
Bende eğer hafta sonuna denk gelmişse onları izler,
nasıl bu kadar sabırlı olduklarını ve yorulmadıklarını düşünür
kah dirseklerine kadar çıkan, kah üstlerine sıçrayan,
kah leğenden taşan köpüklere dalar giderdim.
kah leğenden taşan köpüklere dalar giderdim.
O ateş başında bir yandan çaylar içilir, bir yandan komşular ağırlanır,
bir yandan da yanan ateş geçmesin diye ara ara göz atılırdı.
Sonra kazan iyice is tutar, çamaşırların biri kurutulup biri asılır,
yakacak odun biter, ateş ‘geçmeye’ başlar ve çamaşır yıkama işi de burada biter, annemler de çoktan başka bir işe koyululardı bile.
Onlar gittikten sonra ateş bize kalır, bu defa da sabahtan beri sabırsızlıkla
beklediğimiz patatesler ortaya çıkar ve közlenmeye başlardı.
beklediğimiz patatesler ortaya çıkar ve közlenmeye başlardı.
Biz nedense annemler kadar sabırlı olamazdık,
patatesler biran önce pişsin diye aklımızca ateşi daha çok alevlendirir,
bazen oyuna, televizyona dalar patatesleri yakardık.
Sonra ellerimiz, ağzımız patates isine bulana bulana o yarı çiğ,
yarı yanmış patatesleri aceleyle yer yine oyuna veya televizyonun başına koşardık.