En sevdiğim çiçeklerdendir gelincik...
Onu görünce çocukluğumdan, eskilerden bir dostu görmüş gibi yüzüm aydınlanır.
Nedense hep en ulaşılmaz ve girmemiz yasak olan yerlerde yetişirdi.
Gerçi şimdilerde de öyle, onu ya yol kenarlarında ya da yine başaklar
içinde görüyorum araba ile hızla geçerken.
O alışık olduğum rengi ile hemen fark ediliyor, uzaklardan bile.
Bir gelinciği yakından görmeyeli, koparmayalı yıllar oldu...
Genellikle tarlaların içinde yetişirdi ve bizim oraya girmemiz yasaktı
çünkü başaklar ezilsin istemezlerdi.
Bizde o zamanki aklımız ile en uygun zamanı yakalar,
hemen aceleyle tarlaya girer heyecan içinde kopartır ve yine kimseye
görünmeden tarladan çıkardık.
Evet bizi kimse görmezdi ama arkamızda bıraktığımız ezilmiş başaklardan
oluşan izi herkes görürdü.
Hele birde gözümüze kestirdiğimiz en büyük gelincik tarlanın ortasında ise
işte o izi saklamak imkansızdı.
Henüz açılmamış olanlarda kopartılır, üstündeki yeşil kabuğu özenle soyulur,
sonra iki elin içinde hızla döndürülerek kırmızı yapraklarda zorla açtırılırdı.
Bu sırada elinize mis gibi gelincik kokusu siner,
renklerinde kaybolur giderdik.