29 Şubat 2012 Çarşamba

Ayak İzleri

                                                                       Foto
Sabah her taraf bembeyazdı, gece yağan kar ağaçların dallarını, yerleri,
evlerin çatılarını beyaza bürümüş.
Minicik serçeler yemek bulma telaşında bir o yana bir buna kanat çırpıyorlar bu dondurucu
sabah ayazında.
Benden önce bu yoldan yürüyenler gibi benim de kardan bembeyaz olan zemin üzerinde
ayak izlerim kalıyor.
İzler hep gidiş yönünde...
Demek ki bu saatlerde evine dönen yok diye düşünüyorum,
irili ufaklı o ayak izlerine bakarak.
Tüm o beyazlığa ve soğuğa inat, sabah güneşi binalar arasından yükseliyor yavaş yavaş.
Ben arkamda akşam döndüğümde çoktan eriyip suya dönecek o beyaz karları,
uzaklardan gelen ambulans sireninin sesini ve ayak izlerimi bırakarak yürüyorum
ayaz kokulu sokaklarda.


28 Şubat 2012 Salı

Alışkanlık

İnsanlarla konuşurken cümlelerimi yarım bırakmayı alışkanlık haline getirdim.
Onlarda devamını sormamayı...

24 Şubat 2012 Cuma

Erik Ağacı

Hemen her bahar illa ki sabırsız bir erik ağacı çıkıyor,
yalancı kış güneşine aldanan...

16 Şubat 2012 Perşembe

Kopya

Ben ortaokuldayken Türkçe dersimizin içinde işlenen bir de kompozisyon dersimiz vardı...
Öğretmenimiz bitmez tükenmez bir sabırla hemen her ders kâğıt düzenini,
bir kompozisyonu meydana getiren ‘giriş-gelişme-sonuç’ bölümlerini.
Bunların anlamlarını, ana fikrini anlatır bunun ışığında da bizim de
güzel güzel kelimelerle kendi belirlediği konu hakkında fikrimizi yazmamızı isterdi.
Bu her ne kadar kolay görünse de aslında bu birçoğumuz için bir işkenceydi...
Çünkü daha o yaşımızda bizler ezbere ve kitaptan okumaya alışmış,
kitap dışına çıkamayan, düşünemeyen, kafası karışmış birer öğrenciydik sadece.
O zamanlar ben öğretmenimin söylediğine göre güzel kompozisyon yazardım.
Her sınavdan sonra, notları okuma zamanı geldiğinde küçük not defterini açar,
numara sırasına göre herkesin tek tek notunu okur,
sıra bana geldiğinde yüzüme bakar, notumu söyler ve başını sallardı.
Sonra herkesin numarası bitince de yeni derse başlamadan önce,
çantasın açar yanında getirdiği benim sınav kâğıdımı çıkarır ve kompozisyonumu okur,
sınıfa örnek gösterirdi benim yazımı.
Ben aslında aceleyle yazılmış o cümleleri dingin kafayla başkasının ağzında duyunca bazen beğenir,
bazen de keşke şöyle yazsaydım böyle yazsaydım diye kafamda tekrar yazardım.
Neyse çok dağıttım konuyu, toparlamaya çalışayım.
Kompozisyon yazılısı öyle ayrı bir saatte yapılmaz.
Türkçe yazılısı ile beraber yapılırdı.
Diğer sorular şansımız varsa kolay çıkar,
onlarla vakit kaybetmez de hemen seçilen konu hakkında düşünmeye geçerdik.
Yok eğer diğer sorularla vakit kaybedilmişse bu defa aceleyle bir yandan çarpıcı bir başlık bulmaya,
bir yandan yazıyı tasarlamaya çalışır,
çoğu zamanda ya yazımız sonuç bölümü olmadan ya da başlıksız yarım kalırdı.
Ben ilk iş kompozisyon konusuna bakar,
diğer soruları cevaplarken de bir yandan da kafamda onu tasarlardım.
Benim bu Türkçe yazılarında en huzursuz olduğum konu,
etrafımdan sıkça rahatsız edilmem di,
bazen sağ olsun arkadaşlarım ne düşünmeme ne de yazmama fırsat verirler,
sürekli bir şeyler sorarak dikkatimi dağıtırlardı.        
İşin en ilginç tarafı, sordukları konu kompozisyon hakkında olurdu.
Ve onlara yardım etmemi isterlerdi.
Şimdi bile hala düşününce şaşarım, uzun bir konuyu onlara nasıl özetleyebilirdim ve
ben kopya çekildiği anlaşılmasın diye sınıf mevcudu kadar değişik konu bulacak kadar
zekimi görünüyordum acaba ve bunu kırk dakikada nasıl yapabilirdim...

Eser

Bu yaşıma geldim, geriye dönüp baktığımda
ne bir ressam gibi geçip karşısına izleyeceğim bir eserim var elimde
ne de yarının daha farklı olacağına dair bir inanç içimde.
Bugünde böyle oldu ne yapalım.
Rüzgar karamsarlıktan yana esti...

14 Şubat 2012 Salı

Hangi Zaman

Bazen yaşadığım zamanı mekânı birbirine karıştırır oluyorum.
Sabahları soğuk havada, esen rüzgâra karşı yürürken ve ellerim yüzüm üşürken,
bir an üniversitede okuduğum soğuk şehrin sokaklarında yürüyormuşum gibi hissediyorum.
Sanki birazdan okula gidip de o soğuk salonda sınava girecekmişim gibi geliyor...

7 Şubat 2012 Salı

Pay

Gidenler gitti...
Bu gidişlerden bizim payımıza da geçen günleri saymak kaldı tek tek.

6 Şubat 2012 Pazartesi

Kör Kuyu

Bazen bir bakıyorum kendimi kör, karanlık kuyulara atan benim...
Bazen de bir bakıyorum bir çıkış yolu arayan, bulan, kendime el uzatan
yine benim...

Vazgeçiş

Boş verrrr dünyayı sen mi kurtaracaksın diye diye vazgeçtim
her şeye, herkese üzülmekten...
Zorunlu bir vazgeçişti benimkisi ve belki de bir kaçış bilemem.
Bildiğin tek bir şey var, o da kendimi daha kötü hissettiğim...