Kelimelerimin uzun cümlelere,
cümleleriminde uzun uzun yazılara dönüşmesini bekliyorum.
Ama bugün, ama yarın olur.
Bekliyorum...
Hüzün gün batımında. Bir an koluma girer. En sevdiğin kuş olur, sonra da uçar gider... Tutamam... Hüzün sensiz yapamam... (Yüksek Sadakat)
22 Ocak 2013 Salı
14 Ocak 2013 Pazartesi
Kış-III
Foto
........
Okuldan dönüş yolu, sabah gidişe göre nispeten daha kolay
olurdu...
En azından şansımıza hemen önümüzden birileri yürümüş ve
bize sabah boyumuzu aşan,
bata çıka zar zor yürüdüğümüz karda bir yol açmış
olurdu.
Bazen de kar o kadar yağardı ki az evvelki izi bulmaya imkân
olmazdı...
Tek başına dönenleri nihayet ev yolu göründü mü mutlaka
annelerinin
beyazlar arasında ki meraklı karartısı karşılardı.
Dışarıdan sıcak eve girmenin kuralını herkes bilirdi...
Anne lafı dinlenir üşüyen eller, ayaklar hemen sıcak sobaya
tutulmaz,
mutlaka biraz iç avluda veya sobanın biraz daha gerisinde
uzaktan uzaktan ısınılmaya çalışılır.
Sonra yavaş yavaş ıslak kıyafetler, önlük çıkartılıp sobanın
yamacına geçilirdi.
Okuldan geldikten yine anne lafı dinlenir,
dışarıda biraz daha oynayalım diye ısrar edilmez vakit
kaybetmeden hemen içeri girilirdi.
Çünkü kar yağışının durması ya da karın yarın sabaha erimesi
korkusu olmazdı bizde.
Bilirdik ki kar beş altı ay zorunlu misafirimizdi artık...
Sobanın üzerinde bir köşe de az evvel içeri alınmış
buzu henüz çözülmeye başlamış ekmek
ağzı açık tencere ile tazecik süt,
bir tarafında biraz sonra gelecek baba için çay,
bir tarafta en değerli şey olan sıcak su olurdu ‘güğüm
içinde’
bazen en güzel sürpriz olarak sobanın fırınında patates
pişer
odanın içinde hepsinin kokusu bir birine karışır,
hepsi ayrı ayrı iştah açardı...
Önce sıcacık süt içilir,
ekmeğe mutlaka yağ sürülür,
patateslerin en kızarmışı seçilirdi.
Kar aydınlığı kaybolmaya,
gün yavaş yavaş inmeye başladı mı
Sobanın üzerinde bir de akşam yemeğinin tenceresi için yer
açılır,
anne bir yandan akşam yemeği hazırlar,
bir yandan elektriksiz kış akşamlarının en değerli şeyi olan
gaz lambasını temizler,
bir yandan da radyoda ki türkülere mırıldanarak eşlik
ederdi...
11 Ocak 2013 Cuma
Kış-II
.........
Hem gürül gürül yanan soba hem gitgide artan sınıf mevcudundan olacak
Hem gürül gürül yanan soba hem gitgide artan sınıf mevcudundan olacak
sınıf artık ilk geldiğimiz gibi soğuk olmazdı.
Sağ salim okula kendini atanlar yavaş yavaş ısınan sınıfla beraber
ıslak ayakkabılarını, çoraplarını kurutur
sobanın etrafına dizilen eldivenlerden yükselen buhar içeriyi doldururdu.
Sınıf iyice ısınınca bu defa tüm gece yağan tipiyle kapanan camların önünde ki
karlar erimeye başlar, böylece sınıfının içi de iyiden iyiye aydınlanmış olur,
etraftaki evlerin bembeyaz çatıları ve soba dumanları daha net seçilir hale gelirdi.
En son lojmanda ki öğretmenimizde gelir ve nihayet derse başlardık.
İçerdeki sıcaklığı korumak için kapı sıkı sıkıya kapanır,
ama ikinci, üçüncü derste bile daha uzaklardan henüz gelebilenler olduğu için
kapalı kapı sık sık tıklanır ve gürültüyle açılırdı.
Teneffüslerde sabırsızlıkla kendimizi dışarı atar,
sobanın başında ısınmış eldivenlerimizi elimize geçirir,
ya kartopu oynar ya kayar,
ya da buz sarkıtlarını koparıp afiyetle yerdik.
Her teneffüsten sonra şansımız varsa henüz sönmemiş ya da hala gürül gürül yanan
sobanın başında eldivenler, ayakkabılar tekrar tekrar kurutulur,
sınıfın yerleri de her ders ıslanır ıslanır kururdu bizimle beraber.
Eğer hava iyiyse ve kar sakin yağıyorsa son derse kadar sınıfta kalır,
çıkış saatinde paydos ederdik.
Tipi şeklinde yağan karda ise bizi almaya gelen birileri olursa veya olmazsa da
küçükler daha büyük öğrencilere emanet edilerek daha erken gönderilirdik evlere.
Tek parmak eldivenlerimiz elimizde,
bu defa eve dönüş başlardı tipiye karşı yürüye yürüye.
Kendilerini almaya gelen birileri olanlar biraz daha şanslı olurdu,
tipide ağzı burnu hatta gözleri bile sıkı sıkıya sarılır,
anne veya babanın eline yapışılır çoğu zaman yola bakmaya bile gerek olmazdı.
Çünkü tipiye karşı yürümek zordu, elinden tuttuğun daha büyük biri varsa,
tipide yolunu kaybetme korkusu da yoktu hem.
10 Ocak 2013 Perşembe
Kış-I
kar çok yağıyor...
Hayal edilemeyecek kadar çok
burada ki bir iki santimle karşılaştırılmayacak kadar çok...
Köyün yolları kapalı...
Evlerin önleri kapalı...
Biz yinede okula gidiyoruz.
Bir elimizde çantamız,
bir diğerinde annemizin öğretmenimiz için elimize tutuşturduğu
ya yeni pişmiş ekmek, ya peynir, yada taze yumurta...
Nerdeyse boyumuzu aşan karlara bata çıka,
düşe kalka okula gidiyoruz.
Her gün nöbetçi olan arkadaşımızın kendi evinden getirdiği
odun ile yaktığı sobanın başında tek parmak eldivenlerimizi kurutuyoruz
ilk teneffüs için...
Evi uzak olanlar mutlaka yanında biri ile geliyor,
tipide yolunu kaybetme korkusuyla.
Sobanın başında ki üşümüş eller,
tek parmak eldivenler çoğalıyor...
Öğretmenimizin masası sıcak ekmeklerle,
taze peynirlerle doluyor...
Sınıf her gelenle biraz daha ıslanıyor,
kalabalıklaşıyor, ayaz kokusu doluyor her yanına.
Çıkışa kadar güvendeyiz.
Nihayet sağ salim okulumuzdayız...
2 Ocak 2013 Çarşamba
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)