3 Aralık 2015 Perşembe

Zincirleme

Yasamayinya dusunemiyor dusunemeyince yazamiyorum...

20 Ağustos 2015 Perşembe

Soru

Acı mıdır
yoksa aşk mı insanı şair eden...?

5 Ağustos 2015 Çarşamba

Aylardan Bugün

Bu aylar...
Unutmayı seçmek için zor bir ay...

Emanet Hayatlar

Hep başkalarının cümleleri ile ifade ettik kendimizi,
başkalarının bilmem kimlere yazdığı şiirlerle...
Başkalarının duygularını onayladık hep,
aynı ben dedik,
birileri hep bizden önce dile getirsin, konuşsun diye bekledik.
Ne ilk konuşan biz olduk,
ne de hislerimizi ilk açan...
Ne en hisli kelimelerden bir cümle kuran,
ne de o cümlenin altına imzasını atan...
Hep yarım yaşadık,
ifade edilemez duygularımız oldu,
hep bizi anlamayan birileri...
Hep emanet yaşadık bu hayatı,
birilerinden ödünç aldığımız kelimelerle...

10 Temmuz 2015 Cuma

İlaç

İyileşmem zaman alacak...

8 Haziran 2015 Pazartesi

Ayrılış

Geride kalmak zor...

28 Mayıs 2015 Perşembe

Bu Pazar Mesaideyim

Bir sanayi ve işçi şehirlerdeyseniz;
hafta sonu hemen her balkonda arkası yazılı
renk renk işçi kıyafetleri asılı olur.
O kıyafetlere bakıp, orada oturanın nerede çalıştığını hemen anlarsınız.
balkonun en korunaklı yerlerine asılır,
Kışın ilk onlar kurutulur.
Bir sanayi ve işçi şehirlerdeyseniz;
yaz tatilleri fındık, çay toplama tarihlerine göre ayarlanır.
Bir sanayi ve işçi şehirlerdeyseniz;
gece geç saatlerde,
sabahın en erken saatlerinde üç vardiyaya göre
sokaklar her daim kalabalık olur.
 Bir sanayi ve işçi şehirlerdeyseniz;
burada gün erken başlar, erken biter...
Bir sanayi ve işçi şehirlerdeyseniz;
sokaklardan daha sessiz geçersiniz,
gürültü yapan çoluk çocuğu el birliği ile susturursunuz
vardiyadan yeni gelenler uyanmasın diye.
 Bir sanayi ve işçi şehirlerdeyseniz;
pazar günlerini sıradan bir iş günü yaşarsınız,
çünkü çoğu çalışan bu pazarda mesaidedir.


Ne?

Bilmem,
bir şeyler eksik sanki.

27 Mayıs 2015 Çarşamba

Eve Doğru

Buralardan bunalmış olsam mesela...
Hiç bir yerlere sığamaz olsam,
yağmurlu bir günde annem, memleketim aklıma düşse,
bir gün iş çıkışı, sırtımda küçük bir çanta ile otobüs yolculuğuna çıksam...
Kimselere haber vermesem,
öyle sıradan bir şeymiş gibi gelişim aniden kapıyı çalıversem,
annemin beni gördüğünde ki şaşkınlığına, hayretine gülsem.
Odam...
Girişte hemen solda ki
sabah güneşini alan küçük odam.
İçinde hala benim kokum...
Liseden arkadaşlarımı yazdığım telefon defterim,
ucu delik ev terliğim,
beyaz el havlum,
en son geldiğimde yarım bıraktığım kitabım,
günlerdir aradığım burada unuttuğum çantam,
memleketin serin akşamlarında giydiğim rengi solmuş, annemin eski hırkası,
saçlarımı tarayıp öylece bıraktığım tarağım...
Odamda ki küçük yatağım,
sabah uyanmışım da üstünü öylesine kapatmışım gibi
pijamalarım hemen sağ tarafında üstünde.
Annem tüllerini yeni yıkamış,
halısını değiştirmiş.
Çaylarımızı ön balkonda içip
annemin bu yıl iyice boy atan sardunyasından,
akşama yapılacak yemeklerden konuşsak.
Hiç gitmemiş gibi olsam,
bakkaldan akşam ekmeğini ben alsam,
yolda komşuları görsem
bir de uzun zamandır görmediğim mahalleden bir kaç arkadaşı...
Ekmeğin yanında bir de tadella alsam kendime tıpkı eski günlerde ki gibi.
İçimde, yarın burada uyanacak olmanın huzuru,
sakin sakin yürüsem sokaktan evimize doğru...

An İtibari İle

Bir bardak çay al gel oturalım...
Buraları hep böyle sessiz olmaz, kaçırmayalım yağmur damlalarını.

12 Mayıs 2015 Salı

Zamane

Bak bu şarkı çok güzel değil mi;

'ayyy onu herkes dinliyor şimdiiii'

7 Mayıs 2015 Perşembe

Herkes Gider mi?*

Şimdi yaşadığım bu mahalleye taşındığımda daha çocuktum...
Şimdilerde yeniden müteahhide kat karşılığı verilen evlerin yeri bomboştu.
O boşluklarda, baharda açan ballıbaba çiçeklerinin, papatyaların, pisi pisi otlarının
arasında oynaya oynaya büyüdüm.
Yazlar, uzun kış geceleri geçti hayatımdan.
Büyüdüm...
Ortaokul, lise, üniversite, iş...
Hayatım değişti,
günlerim, zamanlarım değişti,
o boş arsalar bizim gibi memleketinden göçüp gelenlere tek göz oda,
durumları biraz daha düzelince torun torba oturacakları kat kat binalara dönüştü
gözümün önünde...
Her şeyin zamanla değişmesine, şekil, isim değiştirmesine tanık oldum...
O zamanlar abla dediğim komşularımızın mesela
yaşlanmasına, vücutlarının şekil değiştirmesine,
saçlarının beyazlaşmasına, yüzlerinin kırışmasına,
ellerinin titremesine, gözlük takmalarına,
erken yaşta dul kalmalarına,
hep heves ettikleri oğullarını, kızlarını evlendirmelerine,
ev düzmelerine, çeyiz getirmelerine,
torunlarının ellerinden tutup
bir zamanlar bizim oyun oynadığımız sokaklarda,
kendinin henüz genç iki çocuk annesi olduğu zamanlarda gezdiği o sokaklarda
ilk adımlarını atmalarına tanık oldum.
Çocuklarını askere yollamalarına,
memleketinde ki annesinin cenazesine yetişememesine,
veya memleketten gelen kardeşi ile hasret gidermesine,
bazısının gencecik hayalleri ile vakitsiz göçüp gitmelerine,
geride çocuk yaşta bir yetim bırakmasına,
sahipsiz kalan evinin perdelerinin gün gün kararmasına,
kiracıların gelip gitmesine,
yeni ev alma sevinçlerine,
bin hevesle evlendirdikleri çocuklarının yuvalarının bozulup
bin bir türlü hikaye ile baba evine dönmelerine,
göremedikleri uzaktaki torunlarına ağlamalarına.
Araba almalarına, torunlarına nişan bohçaları götürmelerine,
bayramda gelen torunlarını kucaklamalarına,
bazılarının son bir kez helallik için kapılarının önlerine getirilişine,
amansız hastalığı yakalananların son zamanlarda
o bir zamanlar bizim oynadığımız sokaklarda son bir kez dolaşmalarına,
kendileri bir zamanlar genç bir adamken bir çırpıda kocaman adımları ile
çıktığı o sokaklarda nasıl yürümekte zorlandığına,
bazılarının hastalıktan eve kapanıp,
sokağı bir küçük camdan izlemesine tanık oldum...
Şimdilerde çokça
geçmişle geleceği sorguladığım,
karşılaştırdığım,
özlediğim,
andığım
bu günlerde bir kez daha anlıyorum ki
büyümek bu demekmiş demek ki
büyümek...
Bazılarının gitmesi
bazılarının onların yerini alması demekmiş.

*Yazının başlığı bu şarkıdan


6 Mayıs 2015 Çarşamba

Beni Bu Havalar Mahvetti*



Ortaokula giderken havalar biraz ısınınca, bahar yavaş yavaş kendini gösterince,
bizde okula yürüyerek gidip gelirdik...
O zamanlar büyük bahçeli,
bahçelerinde hanımelinin, ıhlamurların, leylakların açtığı,
bahçe çitlerinde renk renk sarmaşık güllerinin sarılı olduğu
evlerin önünden geçerek okula giderdik.
Komşu bahçelerinde özellikle çit kenarlarına dikilen
renk renk henüz açmamış gül goncaları gizlice kopartılarak
çoğunlukla ilk derse girecek öğretmene hediye edilirdi.
Yol boyunca bazen uçuşan kavak tüyleri, bazen renk renk bir kelebek,
bir yandan ıhlamur, bir yandan iğde kokuları
bize eşlik ederdi.
Belirsiz bahar havasında bazen üşür, bazen terler
güneşten yüzümüz kıpkırmızı bir halde okula varırdık.
Okulun bahçesi cıvıl cıvıl olur,
her kes büyük okul bahçesinde
derse girmeden önce ki o bir kaç dakikalık boşlukta
ya takım kurar maç yapar,
yada voleybol oynamaya başlardı bile...
Erkekler, aceleyle ceketlerini bir kenara fırlatır,
kravatlarını gevşetir,
kız öğrenciler gömlek kollarını kıvırır,
çantalarını birilerine emanet ederlerdi bile...
Baharın en güzel taraflarından biri ise okul önlerinde
satıcıların küçük el arabalarında sattıkları baharın habercisi
yeşil erikler, ekmek ayvaları, salatalıklar olurdu...
Satıcı istediğiniz kadar yeşil eriği, kağıttan yapılmış küçük
kese kağıtlarına koyar,
hemen oracıkta yine satıcıdan aldığınız tuz ile tuzlar yerdiniz...
Öğrenciliğin en zor yanı ise
işte bu sıcak, güneşli bahar günlerinde küçücük
havasız, çoğunlukla maç yapanların voleybol oynayanların ter kokuları ile dolu
o sınıflarda saatlerce ders yapmaktı.
Bütün kış eve tıkanıp kalmak, sabah gelip
erkenden kararan kış akşamlarında okuldan çıkmak bizleri o kadar bunaltmış olurdu ki
bahar güneşi ile beraber bizlerde iyice sabırsızlanır sınıflara sığamaz olurduk.
Bundandır ki sabah ilk derse eksiksiz başlayan sınıf mevcudu
her ilerleyen dersle ve yükselen bahar güneşi ile beraber bir bir eksilir,
arka sıralar iyice sessizleşirdi.
Birinin gitmesi, diğerlerine de örnek olur bir bakardınız ki bir kişi bir kişi
ön sıralarda tek tük kişi kalırdı koca sınıfta.
Öğretmenler bazen anlayışlı davranır,
bazen ilk ders alınan yoklamalar, diğer derslerde tekrarlanmaz,
sınıfta kalan bir kaç öğrenci ile son konuları bitirmeye çalışırlardı.
Devamsızlığı çok olanlar,
ya da diğerlerine göre biraz daha az cesurlar
dışarıdan gelen cıvıltılara, parlayan güneşe inat
son bir azimle ders işleyip, yaz tatili hayali kurarlardı...

*Başlık; Orhan Veli KANIK şiirinden

29 Nisan 2015 Çarşamba

Resmin



Günün Şarkısı...

Bende bir resmin var, yüzüme bakmıyor...

28 Nisan 2015 Salı

Kelebek

Orhan Veli gibi bu güzel bahar günlerine methiyeler dizesim var...
Bana inat uçup giden kelebeklerin peşine takılasım var...

24 Nisan 2015 Cuma

Hasretim

Gözümden akmayı bekleyen tek damlasın...
Hep ıslak kalan gözlerim,
yarım kalan sevincim,
bitmeyen hasretim,
hep özlenenemsin.


27 Mart 2015 Cuma

Nereye Kadar?

Kin, nefret...
Bu dünyanın sonunu bu getirecek.

5 Mart 2015 Perşembe

Ateş

Herkes ateşini kendi götürür...

3 Mart 2015 Salı

Erikler Çiçek Açtı

Bahar geldi...
Ağaçlar yeşeriyor tek tek umut gibi.

1 Mart 2015 Pazar

?.....?

Biriktiriyorum en kuytulara...

27 Şubat 2015 Cuma

Sen Bilmezsen Kim Bilecek

Hayati daha ne kadar uzaktan izleyeceksin?

Akış

Sonra... Sonra zaman geçer bahar gelir.

Varlık

Bu dunyada hiç birseyimiz olmasin da, duygularimiz olsun yeter bizi mutlu etmeye.

25 Şubat 2015 Çarşamba

Birinciliği Beyaza Verdiler

Beyaz kar altında herkes eşit görünüyordu oysa ki
değil mi?

23 Şubat 2015 Pazartesi

Az Çok

Hayat çok saçma, çok,çok,çok,çok...

21 Şubat 2015 Cumartesi

Hayır Duası

Sen gittinya evin bereketi de gitti sanki...

20 Şubat 2015 Cuma

Daha Çok Erken

Resimlerine bakacak kadar cesur degilim ki daha.

14 Şubat 2015 Cumartesi

Kalbim

Birden bire aniden aklima geliyorsun... Kalbim aciyor.

13 Şubat 2015 Cuma

Göz Hakkı

Yedigimiz her lokmada uçan kusun, dagda ki kurdun bile hakki var.

12 Şubat 2015 Perşembe

Kaç Fırın

Ahhh saf, cahil erik ağacı yine kandın birkaç günlük güneşe
yine açtın tüm çiçeklerini.
Acale etmemeyi öğrenmen için daha kaç fırın ekmek yemen lazım senin.

9 Şubat 2015 Pazartesi

Köyde Yaşamak Ne Demektir?

Köyde yaşamak;
temiz ayaz kokusunu içine çekmektir,
karlı bir günde, kardan yolların kapandığı bir günde
kızakları çeken atların zil sesini duymaktır.
Bahara doğru yeni doğmuş oğlaklarla harmanda oynamak,
yumurtadan yeni çıkmış sarı sarı kaz civcivlerini sevmek,
tavuk yumurtalarını toplamak demektir.
Canın sıkılınca gelincik tarlalarında yürümektir.
Bahara doğru çoluk çocuk imece usülü, tarlaların taşını ayıklamaktır,
bereket dualarıyla geçen yıldan ayırdığın tohumları tarlaya serpmektir.
Heyacanla boy atmasını, sararmasını beklemektir başakların.
Altın sarısı, ağırlıktan başı yere eğilmiş o başakları
yağmura yakalanmadan alelacele biçmektir.
İmece usülü biçilen tarlalarda, ırgatların savurduğu tırpanların sesinin
uyumlu bir melodi gibi yankılanmasıdır.
Bazen çeşit çeşit türkülerin eşlik etmesidir,
bazen özenle hazırlanan ırgat yemekleri yemek,
yeni biçilen otların üstünde bir 'cıgara' molası vermek demektir.
Ardından çalı çırpıyla yakılmış ateş üstünden kaynayan isli demlikten çay içmektir.
Bazende şansına tarlada ot tırmıklarken bir ikindi vakti yağmura yakalanmaktır,
şansın varsa kuru otlardan kendine bir siperlik yapmaktır,
şansın varsa kısa sürer yağmur,
şansın varsa fazla ıslanmazsın,
şansın varsa kalan otları toplamana izin verir yağmur,
şansın varsa bir güneş açar, renk renk bir gökkuşağı çıkar,
şansın varsa eve dönerken bir at arabasına denk gelirsin...
Şansın yoksa, kalan son enerjinle eve yürüyerek dönersin,
şansın yoksa, yarın yine aynı tarlada tek başına ot tırmıklarsın.
Köyde yaşamak;
köyde yaşamak zamanla yarışmaktır,
buğdayları kurutmak,
gece yıldızlar altında, serin bir gecede kuruyan buğdayları beklerken uyuya kalmaktır.
Buğdayları tertemiz yıkamak, un için değirmende sıraya girmek demektir.
Koyunları kırkmak,
termemiz yünlerden yorganlar yapmaktır.
Ocağın her daim tütmesi, kazanlarda yaz sütlerinin kaynatılması demektir.
Herşey bitince...
Zaman geçince...
İşler biraz olsun kolaylayınca...
Buğdaylar ambara konulunca...
Kışlık samanlar, samanlığa emanet edilince...
Çeyizlik yorganlar, renk renk kumaşlarla kaplanınca...
Peynirler, tulumlara basılınca...
Oğlaklar boy atınca...
Bu defa yaz boyu tarlada yüzleri, elleri yanmış
kavruk benizli erkeklerin
renk renk giyinmiş,
al pullu eşarplı,
yanık tenli, elleri kınalı,
al yanaklı genç kızların,
düğünlerde halay çekmesidir.
Köyde yaşamak...
Vakti zamanı gelince her şeyi bir bir sırası ile yaşamaktır.


Ben Susuyorum

Biz yaz günüydü;
okulların kapanmasını bekleyip,
son karnelerimizi alıp,
sonra planlandığız gibi herşeyi geride bırakıp,
sırf daha iyi bir 'eğitim' için bilmediğimiz bir şehire doğru yola çıkıyoruz.
Yeni okulum, yeni önlüğüm oluyor, yüzünü daha önce görmediğim öğrenmenim,
bir sınıf dolusu yabancı yüz birde...
İlk günden sonra tek başıma gidiyorum okula,
aralarından yürüyerek okula gittiğim binalar,
her çarşamba yolumun üstünde kurulan pazar ne kadar da büyük.
Yeni sınıfım, öğrenciler, öğretmenim ne kadar da yabancı bana,
ben yeniyim...
Onlarsa üç yıldır aynı sınıftalar.
Ben susuyorum...
Yeni öğretmenim beni görmüyor sanki,
belki adımı bile bilmiyor daha,
her akşam okul çıkışı bizi taş merdivenlerde durup yolcu eden
babama selam söyleyen öğretmenim nerde?
Derslerde susuyorum...
Oysa çok konuşurdum ben,
sınıfta ilk okuma yazmayı ben öğrenmiştim,
'Cin Ali' kitaplarını ilk ben bitirmiştim hani.
Teneffüslerde okul daha da kalabalıklaşıyor,
bizim köyde bile bu kadar insan yoktu sanki...
Herkes türlü oyunlar kuruyor,
biryerlere koşturuyorlar neşe içinde,
halbu ki köyde ki okul bahçemizde tüm oyunlarda ben vardım,
bazen öğretmen lojmanının merdivenlerinde oturup beş taş oynardık,
bazen ip atlardık...
Şimdi, O yaramaz çocuk da okulumla beraber köyde kaldı sanki.
Okul bahçesinde ki o kalabalık içinde bir tek kişi bile tanıdık değil,
aradığım, alıştığım yüz değil...
Kocaman ağaçlarla çevrili, kocaman bahçe çocuk cıvıltıları ile çınlıyor,
o koca bahçede bir ben, bir ağaçlar, birde yüksek okul duvarları susuyor...

6 Şubat 2015 Cuma

Öyle Olsun Bakalım

Nedense soz konusu ben olunca, herkesin cok cok cok isi oluyor.

Asla

Kimseden birşey dilenecek değilim

4 Şubat 2015 Çarşamba

Sakın Elleme

Bırak öyle kalsın herşey.
Daha önce söylemedim mi hiç, ben değişiklikten nefret ederim.

...?

Neden, Neden, Neden, Neden,Neden............

3 Şubat 2015 Salı

Ama Kime?

Birilerine tekme tokat dalasim var...

2 Şubat 2015 Pazartesi

Yaşadıkları Yerlere Benzer İnsanlar

Aylardır dışarı çıkmayan, konuşmayan, yemeyen, gülmeyen
oturduğu koltuktan dahi kalkmayan ben...
Aylar sonra aldığım davetle upuzun yolculuklara çıkıyorum.
Dağların, sislerin arasında saklanmış bir köye gidiyorum.
Daha önce hiç görmediğim insanlarla yemekler yiyorum,
sohbet ediyorum, sobanın üzerinde kaynayan çaydan içiyorum...
Yüreği güzel, yüzü güzel insanlarla tanışıyorum.
Konuşma aralarında bazısı abla, bazısı teyze oluyor,
kendi elleri ile köy yemekleri pişiriyorlar.
Ben...
Ben bazen kendi sessizliğimde,
bazen onlarla uzun uzun konuşmalarımda;
bazen evlat hasretlerini dinliyorum,
bazen genç yaşta kaybettikleri eşlerine, küçük kalan yetimlerine üzülüyorum,
bazen geçmiş anılarını dinliyorum...
Aylardır evden çıkmayan ben ne de çabuk uyum sağlıyorum herşeye
alışveriş yaptığımız marketin yerini,
pazarının öğreniyorum, çarşı içinden akan deresini iziliyorum...
Sabah ezanında kalkmayı, güne erken başlamayı öğreniyorum,
güneşin yükselmesine göre saati tahmin ediyorum.
Dağların tepelerinden aşağılara süzülen,
yer değiştiren, yavaş yavaş köyün üzerine gelen güneşi izlemeyi öğreniyorum.
Camın önünde ki divanda benimde yerim oluyor...
Soba yakıyorum mesela,
sobanın ateşinin söndürmemeyi öğreniyorum,
maşa ile ateşini karıştırmayı,
sabahın beşinde sobada sönmemiş ateş bulunca sevinmeyi,
çalıları sobaya sığacak küçüklükle kırmayı öğreniyorum,
belki aylar önce kırılıp yakacak olarak ayrılan fındık dalları
beni mi bekliyordu peki.
Herşey sanki ayarlanmış gibi...
Ben hayatımda görmediğim kadar yeşillikler arasında,
bazen yağmurlu, bazen güneşli günlerde
bir kaç günlüğünede olsa belki bir daha gidemeyeceğim
o yerlerde kendimden izler bırakıyorum.
Hayatıma kaldığım yerden devam ediyorum...






Türkülerden Bir Fal Tuttum

Köydeyken uzun kış günlerinde ve bitmez tükenmez akşamlarında
tek eğlencemiz radyo olurdu...
Gündüz çeşit çeşit programlar dinler,
soğuk havaya rağmen dışarda vakit geçirirdik ama,
biz çocuklar için kış akşamları çekilmez bir hal alırdı.
Annem, bizi oyalamak için türlü türlü meşgaleler bulur
bir yandan tek parmak eldivenimizi örerken bir yanda da
bazen masal, bazen kendi çocukluğunu anlatır,
bazen bilmece sorar, bazen kendi oyunlar icat ederdi...
Evin bir köşesinde; O divanın üstünde bizse bazen etrafında,
bazen sobanın hemen yanında o zamanlar kocaman görünen odamızda
herkes bir yerlere dağılmış kulağımız onda, sesi ile türlü hayallere dalardık...
Annemin masalları, bilmeceleri tükenince ise imdata yine evin bir ferdi olan radyo yetişirdi.
Annem çıkan türkü programlarından yeni bir oyunlar icat eder,
yine bizi oyalamaya çalışırdı.
Bazen sıradaki türküyü tahmin etmeye çalışır,
ençok da sıradaki türküyü kendi şansımıza seçerdik.
Sıradaki sevdiğimiz türkü çıkarsa sevinir,
şayet sevmediğimiz türkü ise diğerlerinin dalga geçmeleri ile çoğu zaman ağlar,
kavga çıkarırdık...
Bu böyle hemen her akşam tekrarlanır,
gecenin geç saatlerinde ya programan bitene kadar,
ya radyonun pilleri bitene kadar,
ya da bizim evin her bir yerinde uyuyana kadar devam ederdi...  


23 Ocak 2015 Cuma

Gün Gelir

Gunler geçer...Birgun hesaplasma vakti de gelir.

Kendine İyi Bak

...
Kendine iyi bak,beni düşünme su akar yolunu bulur.

22 Ocak 2015 Perşembe

Acep Nedendir

Yaşlanıyormuyum ne acaba,
olur olmaz herşeye ağlar oldum son zamanlarda.

21 Ocak 2015 Çarşamba

Uzaklar

Uzaklara en uzaklara gitsem...
Bulutlara değen dağlara tırmansam,
kilometrelerce yol yürüsem,     
en sessiz,
en kuytu yerlere saklansam.
Uçsuz bucaksız deniz kıyılarında dalıp gitsem.
                           

Üzülme

Üzülme...
Çünkü hüzün, kaybolanı geri getirmez,
öleni diriltmez,
kaderi değiştirmez,
hiçbir fayda getirmez...

16 Ocak 2015 Cuma

Hatırlatayım Dedimde

Herseyden nefret ettigimi soylemismiydim.

14 Ocak 2015 Çarşamba

Çocuk Yürek

İnsan kaç yaşında olursa olsun
eğer anne babası başındaysa
yüreği hep çocuk kalıyor...

13 Ocak 2015 Salı

Bundan Sonra

Türkü gibi konuşmaya karar verdim.

Kimin Var ki O' ndan Gayri

Ağlama gözlerim Mevla kerimdir...

?

...
Derdi veren dermanını vermez mi?

9 Ocak 2015 Cuma

Nem Kaldı?

...
Parsel parsel eylemişler dünyayı
Bir dikili taştan gayrı nem kaldı
Dost köyünden ayağımı kestiler
Bir akılsız baştan gayri nem kaldı
ne kaldı...

Yazının Başlığı...

Hayat Hep Devam Eder

Bir film sahnesinde,
filmin başrol oyuncusu gecenin karanlığında yüzünü kameraya döner ve ağlamaklı bir sesle;
hayat devam edecek,
birileri yeni kitaplar yazacak, okuyamayacaksın.
Yeni filmler çekilecek, izleyemeyeceksin.
Sevdiğin bir şarkıyı bir kere daha dinlemek isterken dinleyemeyeceksin,
der ve yine o ağlamaklı sesi ile en acı vedasını yapar...