........
Okuldan dönüş yolu, sabah gidişe göre nispeten daha kolay
olurdu...
En azından şansımıza hemen önümüzden birileri yürümüş ve
bize sabah boyumuzu aşan,
bata çıka zar zor yürüdüğümüz karda bir yol açmış
olurdu.
Bazen de kar o kadar yağardı ki az evvelki izi bulmaya imkân
olmazdı...
Tek başına dönenleri nihayet ev yolu göründü mü mutlaka
annelerinin
beyazlar arasında ki meraklı karartısı karşılardı.
Dışarıdan sıcak eve girmenin kuralını herkes bilirdi...
Anne lafı dinlenir üşüyen eller, ayaklar hemen sıcak sobaya
tutulmaz,
mutlaka biraz iç avluda veya sobanın biraz daha gerisinde
uzaktan uzaktan ısınılmaya çalışılır.
Sonra yavaş yavaş ıslak kıyafetler, önlük çıkartılıp sobanın
yamacına geçilirdi.
Okuldan geldikten yine anne lafı dinlenir,
dışarıda biraz daha oynayalım diye ısrar edilmez vakit
kaybetmeden hemen içeri girilirdi.
Çünkü kar yağışının durması ya da karın yarın sabaha erimesi
korkusu olmazdı bizde.
Bilirdik ki kar beş altı ay zorunlu misafirimizdi artık...
Sobanın üzerinde bir köşe de az evvel içeri alınmış
buzu henüz çözülmeye başlamış ekmek
ağzı açık tencere ile tazecik süt,
bir tarafında biraz sonra gelecek baba için çay,
bir tarafta en değerli şey olan sıcak su olurdu ‘güğüm
içinde’
bazen en güzel sürpriz olarak sobanın fırınında patates
pişer
odanın içinde hepsinin kokusu bir birine karışır,
hepsi ayrı ayrı iştah açardı...
Önce sıcacık süt içilir,
ekmeğe mutlaka yağ sürülür,
patateslerin en kızarmışı seçilirdi.
Kar aydınlığı kaybolmaya,
gün yavaş yavaş inmeye başladı mı
Sobanın üzerinde bir de akşam yemeğinin tenceresi için yer
açılır,
anne bir yandan akşam yemeği hazırlar,
bir yandan elektriksiz kış akşamlarının en değerli şeyi olan
gaz lambasını temizler,
bir yandan da radyoda ki türkülere mırıldanarak eşlik
ederdi...