Şu anda elimde ki bu kahveyi içmeye hakkım var mı acaba?
Bir yerlerde yürekler yanarken, gencecik bedenler toprakta yatarken,
birinin belki hamile eşi, belki yüzünü hiç görmediği bebeği,
belki düğün yapacak nişanlısı, belki yolunu gözleyen hasta babası,
onu bekleyen evlenince oturacağı evi, yolunu gözleyen çocuğu,
aylardır onu görmeyen eşi,
dilinden duasını eksik etmeyen onunla nöbet tutan,
yemeklerini özlediği annesi varken.
Ve o beklenen bir daha dönemeyeceği yolculuklara çıkacakken.
Hangimizin bu sıcak kahveyi içmeye hakkı var?
Ya da sıcak evlerimizde oturmaya, sıcak yataklarımızda yatmaya,
bebeğine sarılmaya, yemek yemeye, gülmeye, eğlenmeye,
müzik dinlemeye hakkı var.
Bence hiç birimizin...
Bence o gencecik bedenlerin bizim abimiz, kardeşimiz, dayımız,
amcamız, nişanlımız, eşimiz olmadığını düşünerek kendimizi
şanslı saymaktan vazgeçelim,
ya da görmemiş, duymamış gibi yapmaktan,
birkaç gün sonra unutmaktan vazgeçelim.
Şuan bizim yaptığımız hiç bir şey gerçek değil bu acının yanında.
Ne bitirmemiz gereken işimiz, ne beklediğimiz telefon,
ne çıkacağımız akşam yemeği, ne hafta sonu gideceğimiz
düğün veya konser, ne yeni aldığımız kazak veya telefon...
Bizim yaşadığımız hiç bir şey gerçek değil bu acının yanında.
Şuan gerçek olan tek şey ülkemizin herhangi bir yerinde bizim tahmin
edemeyeceğimiz acıların yaşandığı, yüreklerin yandığı...
Ve en acı gerçekte yarın biz sıcak yataklarımızdan kalkıp,
çaylarımız içip, makyajımızı yapıp,
kendimize en güzel kıyafeti seçip işe geleceğimiz,
ama onların bayrağa sarılı tabutlarının soğuk musalla taşlarına konulacağı
işte en acı gerçek bu.
Bizim akşam eve döneceğimiz.
Ama onların soğuk topraklara yatacağı...