29 Ağustos 2012 Çarşamba

Yarım Gün

Sana yazık değil mi çocuk?
Sana pay biçilen yarım gün içinde anne evi ile baba evi arasında gidip gelir oldun.
Bir çantaya sıkıştırılmış bezlerin ve en sevdiğin oyuncaklarınla...
Daha yaş bile denilemeyecek bir küçüklükte iki ayrı evde iki ayrı düzenin oldu.




Uzaklarda ki Torun

Sadece varlığını bildiği, aslında yüzünü hiç görmediği torunun
resimleri özenle saklanır ahşap vitrinin en güvenli köşelerinde.
Aslında sakladığı gözlerinde ki hüzün ve yüreğinde ki en ince sızıdır,
bunu kendinden başka kimse bilmez.

28 Ağustos 2012 Salı

Ders

Her ölümde insan birazda kendine ağlıyor aslında...

Kavuşma


Baktı ki yolunu gözlediği gelmiyor gittiği yerlerden,
en sonunda kendi de gitti o dönülmeyecek yerlere...

16 Ağustos 2012 Perşembe

Yaş Altı

  
Yaşasaydın bu sene belki sana da yaşıtların gibi düğün yapıyor olacaktık.
Ama sen, son resimlerinde ki gibi hep altı yaşında kaldın...
Hiç büyüyemedin ki çocuk.

Bayramlık

Nerede o güzel bayramlar?
Şehirden özenle seçilip alınan elbiselerim,
ellerime sürülen kınalar,
beğeneyim diye gözümün içine bakılan renk renk ayakkabılarım...
Ellerine oje sürülmüş naylon bebeklerim,
bayramlarda evlerden topladığım çörekler,
sadece bayramlarda özenle pişirilen pilav, üzüm hoşafı...

Yıkanma Arınma


 
Köyün kadınları için sıcak yaz günleri aynı zamanda temizlenme, arınma demekti...
Kadınlar uzun ve çetin geçen ve kendilerince boş geçirdikleri kış aylarına inat,
birkaç ay süren uzun ve sıcak yaz günleriyle yarışır, her işi bitirmeye çalışırlardı.
Köyde bitmek tükenmek bilmeyen işlere inat, ayrıca evin de bakımı yapılır.
Boya badana, yıkama, temizleme gibi işler yaz aylarında yapılırdı hep.
Kadınlar tüm işlerine ve su sıkıntısına rağmen, adeta bir yıkama,
temizleme ayini yaparlar evde yıkanmamış, su görmemiş hiçbir şey kalmazdı...
Yorganların yünleri, yastıkların tüyleri, keçe halılar, yeni kırpılan yünler,
un olacak buğdaylar yıkanır.
Yorgan çarşafları yıkanır, kaynatılır tertemiz yapılırdı.
Yaz sonunda düğünü yapılacak genç kızın çeyizi bile yıkanır,
tertemiz sabun kokuları ile sandığa kaldırılırdı tekrar.
Ev badana yapılır, evin tahta olan zeminleri ve tavanı fırçalanır, yıkanır,
mutfakta kullanılmayan kazanlar, tahta ekmek sofraları...
Her şey ama her şey mutlaka yıkanır, paklanırdı.
Bir şeyin yıkanması için illa ki kullanılmasına gerek yoktu,
kullanılmayan eşyalar bile mutlaka sudan geçirilirdi.
Hem de evlerde su olmamasına ve çok uzaktan getirilmesine rağmen yine
illa ki yıkanırdı her şey.
Temizliğin belli kuralları vardı, öyle her suda her şey yıkanmazdı.
Buğdaylar mesela un yapılacağından daha temiz, daha duru sularda yıkanırdı.
Bunun içinde köyün dışında akan tertemiz dereler tercih edilirdi,
yeni kırpılan yünler mesela daha güzel temizlediğine inanılan başka bir derede,
çarşaflar, çamaşırlar yine başka bir çeşmenin suyu ile yıkanır, kaynatılırdı.
Tüm bu işler bir tören şeklinde yapılır,
bir gün kararlaştıran köyün kadınları o gün nereye gidip ne yıkanacaksa onları alıp,
toplu halde çoğu zamanda imece usulü bu işleri yaparlardı.
Ateşler yakılır, kazanlar üstüne konulur, çarşaflar yıkanır, kaynatılır,
metrelerce uzunlukta ki iplerde tertemiz rüzgara emanet edilirdi.
Leğen leğen yıkanan buğdaylar, yıkanır durulanır,
yıkanır durulanır ta ki dupduru suyu görene kadar bu işlem böyle sürüp giderdi...
Böyle günlerde köyde ki hemen her evin önünde iplere sıralanmış
tertemiz çamaşırlar dalgalanır,
evlerin çatılarında buğdaylar kurumaya bırakılır,
yünler bir bir çeyizlik yorgan olurdu...
Evlerin her köşesi ayrı bir parlar, ayrı bir güzel kokardı.
Uzun kış gecelerine kadar bu temizlik kokusu evin her köşesine 
ayrı ayrı hapsedilirdi sanki.

14 Ağustos 2012 Salı

Çocuk Olmak

Büyümek için niye acele eder durur ki sanki insan.
Oysa ne güzeldir, çocukluğunun getirdiği yürek hafifliğiyle
koşup oynamak...

Mektup

Bir zamanlar gurbetten haber getirecek mektuplar beklenirdi...
Bazen de sıladan mektuplar giderdi.
İçinde;
yeni doğmuş bebeğin bir tutam saçı,
saman kağıda çizilmiş el izi ile...
Bazen de eğer şanslıysan şehre gidip çektirdiğin ve arkasına üstü kapalı
bir kaç özlem cümleleri yazdığın siyah beyaz, kenarları tırtıklı fotoğrafların olduğu.


 




Sokak Ninnileri

Benim gibi, çocukların hala sokakta oynadığı bir mahallede yaşıyorsanız
özellikle yaz gecelerinde bin bir ses çeşidiyle uykularınıza dalarsınız.
Cam kapalıyken belli belirsiz uğultu şeklinde duyulan sesler,
cam açılınca ete kemiğe bürünüyor sanki.
Her sokaktan, her evin önünden, balkonundan gelen sesler birbirine karışıyor.
Büyükler çocuklara göre biraz daha sakin ara ara gözlerinin önünden kaybolan
çocuklarının yoklamasını almak için birkaç defa bağırıyor sadece.
Çocuklar ise sıcak nedeniyle bütün gün evde kapalı olmalarının acısını çıkarırcasına
her yerde sesleri yankılanıyor...
Binalarının hemen önünde oynan çocuk balkonda ki annesine sesini duyurmaya çalışıyor
mesela, en tiz sesi ile...
Yeni yeni konuşmaya başlayan bebek, yeni öğrendiği baba kelimesini sıralayıp duruyor
peş peşe...
Gecenin bir yarısında, etrafında kalmış birkaç arkadaş ile yeniden oyun kurma telaşında biri mesela...
Biri, misketlerini yutturmanın hırsı ile sürekli arkadaşlarına sataşıyor,
Bir çocuk nedensiz ağlıyor...
Balkondan ara ara çıkıp sokakta oynayan oğlunu eve çağırmaya çalışıyor bir anne mesela
bazen tatlı dille, bazen de tehditlerle...
Sokağın başından ki abla, kardeşini zorla eve götürme çabasında mesela...
Annesinden kopardığı son on dakika özgürlüğü ile bir çocuk daha sıkı pedal çeviriyor...
Akşam serinliğinden sonra çocukları da yanına alarak şöyle bir dolaşıp gelen bir ailenin sesi
duyuluyor mesela giderek uzaklaşarak...
Gecenin serinliğinde bu çeşit çeşit ninnilerle size de uyumak düşüyor sadece.

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Yazmak

Yazmak bir nevi sessiz konuşmak gibi...

Denge

  
Eğer bir insanı sırf zengin olduğu için seviyor,
ama bir fakiri, fakir olduğu için hor görüyorsanız...
Eğer bir insana mevkisi var diye saygı duyuyor,
ama bir fakiri, fakir olduğu için görmemezlikten geliyorsanız...
Eğer bir insan güçlü diye onun yanındaysanız,
ama bir fakiri, fakir olduğu için eziyorsanız...  
Eğer bir insana hem zengin hem de mevki sahibi diye hak veriyor,
ama bir fakiri, fakir olduğu için susturuyorsanız... 
Zengin, mevki sahibi, güçlü insanlarla oturduğunuz büyük, şatafatlı
pahalı sofralar kuruyor,
ama bir fakire, sırf fakir olduğu için o sofrada yer vermiyorsanız... 
O zaman bu dünyanın dengesi yavaş yavaş değişir,
düzen değişir...
Aslında bilmiyorsunuz ki o zaman ne paranızın,
ne mevkiinizin, de o zengin tanıdıklarınızın size bir faydası olur.
Aslında bilmiyorsunuz ki geçici olan tüm bunlar, birkaç günlük avuntudur size
Siz aslında gitgide fakirleşmişsinizdir ve
her yerde beyhude aradığınız o saygınızı kaybetmişsinizdir çoktan.

Tutunmak Lazım Hayata Bir Köşesinden

    
Hayat sensiz akıp giderken,
gözünü karartıp bir yerlerden dahil olmak lazım hayata zor olsa da...


9 Ağustos 2012 Perşembe

Uzun Uzun Yolları Aşsam Gitsem

Birkaç gün sonra yolculuğa çıkacak olsam mesela,
içimi tatlı bir heyecan kaplasa.
Günleri saysam tek tek, hatta takvime bir çizik atsam.
Çantamı hazırlamayı son güne bıraksam, ama bir yandan da
götüreceklerimi tek tek zihnimden tekrarlıyor olsam mesela.
Son eksiklerimi de tamamlamak için çarşıya çıksam.
En sona bir şeyleri zor beğenen yeğenime alacak hediye kalmış olsa,
mesela çarşıda görüp evet işte bu desem...
Son görevine yerine getirmenin huzuru ile yine takvime çizik atsam.
Yolculuk günüme kadar...

8 Ağustos 2012 Çarşamba

İkinci Hayat

Gün gelir,
şiirlerin yazılı olduğu bir davetiye ile başlayan yeni bir hayat,
ruhsuz, resmi kağıtlarla bitiverir...

Zor mu? Hayır Değil

Önce insanları sevmek lazım...
Sonra;
insanlara gülümsemek lazım,
insanlara selam vermek lazım,
insanlara hal hatır sormak lazım,
insanlara yardım etmek lazım,
insanları görmek lazım,
insanları hatırlamak lazım,
insanları ziyaret etmek lazım,
insanları arayıp sormak lazım,
insanları dinlemek lazım,
insanları umursamak lazım,
insanları mutlu etmek lazım,
insanları kınamamak lazım,
insanları anlamak lazım,
insanları benimsemek lazım,
insanları kırmamak lazım,
insanları ayırmamak lazım,
insanları takdir etmek lazım,
insanlara önem vermek lazım,
insanlara teşekkür etmek lazım,
insanların gönlünü almak lazım,
insanlarla paylaşmak lazım,
insanlarla konuşmak lazım,
insanlarla ilgilenmek lazım,
insanlarla dost olmak lazım,
insanların zor gününde yanında olmak lazım,
ve yine,
insanları sevmek lazım,
insanları sevmek lazım,
insanları sevmek lazım...

Küçük Hayaller

Bu sabah yeniden uyuyabilme hayalleri kurarken ben,
bir taklacı güvercinde daha çok kanat çırpma hayalleri kuruyordu.
Bulutlu gök yüzünde...
Sadece onun kanat sesleri yankılanıyordu sessiz sokaklarda.

2 Ağustos 2012 Perşembe

En Güzel Uyku


Yaz aylarında tüm büyükler işlere dalar,
biz çocuklar biraz daha ihmal edilirdik sanki.
Geceleri uyuma saatlerimiz de,
sabah güne başlamamız da büyüklerin saatlerine göre değişir.
Bizde onlarla beraber uykusuz kalırdık...
Yazın o uzun günlerde bile işler yetişmez,
hayat gece boyunca da devam ederdi.
Değişen tek şey gökyüzünde ki ay olurdu.
Eğer şansa o gece dolunay da varsa,
yıldızların altında, serin yaz akşamlarında daha güzel çalışılırdı hiç şüphesiz.
Böyle gecelerde büyükler ya makinelerle buğday ayıklar ya da ekinleri balyalarlardı.
Biz çocuklar çoğu zaman evde tek başıma uyumaktan korktuğumuzdan olacak,
yalvar yakar zorla onlara dahil olur,
bir heyecan başladığımız gece,  uyku sıkıştırınca çekilmez bir hal alırdı.
Biz,  bir yandan bu tatlı telaşı kaçırmamak,
bir yandan güzel bir uyku uyumak arasında gidip gelir.
En nihayetinde de büyüklerin ısrarlarına ve çokça da uykuya yenik düşer
bizim için hazırlanmış en güzel yerde,
üstümüzde dolunay ve yıldızlar,
saçlarımızda serin bir rüzgar,
kulağımızda bazen makine sesleri bazen büyüklerin konuşmaları ile
büyükleri bile özendirecek en güzel uykulara dalardık.
Çocukluğun getirdiği bir şey miydi,
yoksa sahiden öylemiydi bilmem en güzel uykular o kargaşanın içinde,
kurumuş otların üzerinde uyunurdu sanki.
Ne o sesler bölerdi uykumuzu ne de başka bir şey,
her şeyi bir oyun olarak gördüğümüzden olacak,
bizde orda uyumaktan hiç korkmaz tam tersine
uyku arasında uyanıp etrafa şöyle bir bakar yine kaldığımız yerden devam ederdik.
İşler ya tamamen bitince, ya da büyüklerde uykuya teslim olana kadar bu böyle devam
ederdi gece boyu.
Belki de yaz boyu bizim için ikinci bir yatak olurdu o taze saman yığınları.