29 Nisan 2011 Cuma

Umudumuz Gençlik


Bugün aynı durakta lise öğrencileri ile bekliyorum.
Nasıl cıvıl cıvıl nasıl şenler, sanki konuşmuyor şakıyorlar.
Ne konuştuklarını rahatlıkla duyuyorum, yıllar geçmesine rağmen
öğrencilerin belli konularda kurdukları cümleler aynı ‘bugün yazılı var mı?
Yine mi yazılı?
Ama bazı konularda da nasıl bezginler...
Sonra zaten ağzına kadar tıka basa dolu olan otobüs geliyor ve onlarda telaşla öne doğru atlayıp başka bir bezginliğe doğru yol alıyorlar.
Ben de onların arkasından uzun uzadıya bakıp düşünüyorum;
Öncelikle lütfen bana kızmayın diyorum.
Sizi bazen çok sert eleştiriyorum, kendi öğrenciliğimle kıyaslıyorum.
Çok görmeyin bunu bana ve kınamayın bende sizin gibiyken aynı cümleleri kuranları sevmezdim bakın yaş ilerleyince bende onlar gibi oldum diyorum.
Ve tabi ki sizde benim gibi olacaksınız bunu biliyorum.
Çünkü doğanın kanunu bu diyorum...
Birde onlara sakın değişmeyin demek istiyorum hep böyle kalın
hep saf, hep yalın.
İleride bir yerlere gelince, çok paranız, mevkiiniz olunca da
nerden geldiğinizi unutmayın,
yine o ağzına kadar tıka basa dolu otobüse binen mütevazı çocuklar olun.
Şimdi arkadaşınızla aynı arabaya binmeye çalışıyorsunuz ya,
bir gün çıkarlarınız için o arkadaşınızı yolda bırakmayın.
Şimdilerde tostunuzu, otobüs biletinizi, kaleminizi paylaştığınız
arkadaşlarınızı ilerde de unutmayın,
elinizde ne varsa yine aynı cömertlikle paylaşın diyorum.
Ve hayatının her evresinde hep yanınızda yürüyen,
sizi böyle düşünen arkadaşlarınız olsun diyorum.

28 Nisan 2011 Perşembe

Korkularım

Gün gelirde bir gün;
taş kalpli, duyarsız, bencil, ilgisiz,
aksi, geçimsiz,
boş işlere dalıp gitmiş, vaktini boşa harcamış,
elinde hiç bir şey kalmamış,
bakmış ama görememiş,
kaçan fırsatlara yanmış...
biri olurum diye çok korkuyorum

Memleket Hasreti

Bundandır insanların evlerinin önünde ki bir iki metrelik toprağa
fındık ağacı ekmeleri.

27 Nisan 2011 Çarşamba

Olmazsa


Bu dinlediğim içli türküler, şarkılar olmazsa
ben nasıl uzaklara dalıp dalıp giderim...

26 Nisan 2011 Salı

Benden Söylemesi

Asla ama asla geriye bakmayın,
geçmişe takılı kalmayın,
acıları taze tutmayın,
hep en iyisini düşünün,
olayların hep iyi tarafını görün,
hep ümit edin,
geçmiş için değil bugün için, yarın için çalışın,
hep üretin,
hep gülümseyin,
hep doğruyu söyleyin,
hep karşılıksız sevin,
elinizde ki paylaşın,
yüreğinizde başkalarına da yer olsun,
hayata sizden bir iz bırakın...

Güneşşş



Bu ayçiçeği gibi yüzümü güneşe çevirmek istiyorum...
Artık ısınmak istiyorum, güneş parlasın istiyorum,
sabahları güneşli bir güne uyanmak istiyorum...
Çok şey mi istiyorum ben?

25 Nisan 2011 Pazartesi

Nereye Aitsin?

İnsan neleri dolaşırsa dolaşsın, geri dönüp geldiği yer
kendini ait hissettiği yerdir.
Nereye aitsin;
Doğduğun yere mi? Şimdi yaşadığın yere mi?
Ekmeğini yediğin, suyunu içtiğin yere mi?
Çocukluğunun geçtiği yere mi?
İlkokula gittiğin yere mi?
En çok özlediklerinin olduğu yere mi?
Hep çağrıldığın yere mi?
Hep özlediğin yere mi?
Yoksa zora ki kaldığın yere mi?

Kıskançlıklarım

                            
                                                             Foto
                                               
Evet itiraf ediyorum bazı konularda çok kıskancım;
Mesela hayata pozitif bakan,
hep güler yüzlü, neşeli, cıvıl cıvıl,
etrafı hep insanlarla dolu,
gerçek sevgiyi, gerçek dostluğu bulmuş,
kendini geliştirmiş, her konuda donanımlı,
kendini dinleten, kelime hazinesi geniş,
olaylar karşısında sakin, duruşunu bozmayan,
yarınından ümitli, hep ilerisini düşünen, planlar yapan,
hayata kendini bırakmayan, ne istediğini bilen,
elinden her iş gelen,
herkesin yardımına koşan,özverili,
doğanın, yeşilliklerin içinde yaşayan,
üreten, çalışan, hayata katkı sağlayan,
günlerini dolu dolu yaşayan, zamanla yarışan,
kendini yenileyen...
insanları hep kıskanmış

22 Nisan 2011 Cuma

Nazar

Hani şu yazımda anlattığım, gizliden gizliye kıskandığım ağaç vardıya,
işte o ağaç artık yok...
Benim nazarım değdi galiba zavallıya, kaç yıllık devasa ağacı gözlerini
kırpmadan kesmişler bir günde.
Ben o gün burada değildim...
Ama çok geçerli bir gerekçeleri var; fabrikanın önünü kapatıyormuş...

Evden Eve Nakliyat

Geçici bir ayrılık yaşadık...
Bocaladık, başka adreslere taşındık.
Sonuç; Yüzümde kocaman bir tebessümle tekrar yazıyorum buraya.
Yeni ev için yazılmış yazılarıda alarak tekrar buralardayım.

Okul Yolları

                                                           Foto

Şimdilerde bazen işe gelmek için, bazen arkadaşlarımı görmek için, bazen aceleyle marketten bir şeyler almak için yürüdüğüm bu yollar bir zamanlar benim okul yolumdu.
Ben bir zamanlar o yolda;
Bazen uykusuz, bazen sıraya geç kalmış, bazen ıslanmış, bazen yağan kardan korunmak için iyice sarılıp sarmalanmış, bazen üşümüş, bazen sıcaktan bunalmış...
Ama hep okula gitmek için yürürdüm.
Bazen elimde ödevim, bazen eşofmanlarım, bazen şemsiyem, bazen kabanım...
Bazen okula gitmek için sabırsız, bazen ödevimi yapmadığım için veya sınava
çalışmadığım için korkarak,
bazen arkadaşlarımla güle oynaya, bazen beni tek başıma bıraktıkları için somurtarak,
bazen yolda tanıdığım birileri ile sohbet ederek, bahçelerde oynayan çocuklara gülerek,
bazen bom boş ıssız sokaklarda tek başıma.
Bazen okul önünde ki kırtasiyeden yazılı kâğıdı veya kalem ucu alarak.
Bazen doğruca sabırsızca okula gittiğim okul yolları.
Bu yolları şimdilerde ise içimde başka sıkıntılar,
kafamda başka düşünceler ile yürüyorum.
O günlere inat hiç acele etmiyorum,
zamanla beraber değişen şimdilerde birkaç katlı o apartmanlara, sokaklara, insanlara, eğer denk gelirsem okulun şimdi ki öğrencilerine dikkatle bakıyorum.
O zaman çektiğim sıkıntıları şimdi ya küçümsüyorum, ya da daha derin hatırlıyorum.
O günlerde giydiğim siyah okul formama inat, üstümde hep renk renk kıyafetler oluyor.
İki örgülü sıkı sıkıya bağlanmış saçlarıma inat saçlarım açık, geç kalma telaşım yok...
Sokakta karşılaştığım öğretmenlerden korkmuyorum.

21 Nisan 2011 Perşembe

Hırsız Var...!


Evet blog sayfam geri geldi...
Ama sadece yazılar, eklediğim fotoğrafların hiç biri yok.

Saman Kâğıt

Söz madem ilkokul günlerinden açıldı, o halde saman kâğıt defterlerden de
bahsetmesek olmaz.
Hani şu ortasından tek zımba ile ayrılmış, arkasında çarpım tablosu olan defterlerden.
Ön yüzlerinde ne olurdu tam hatırlamıyorum, resim olmazdı galiba sadece okul defteri yazısını olurdu.
Kurşun kalem ile yazdığımız yazılar, çizgiler soluk bir iz bırakırdı sayfalarında.
Silinince yıpranır, çoğunlukla da yırtılırdı.
Sağdan ve soldan bırakılan sayfa düzenini gösteren çizgiler olmazdı.
O yüzdendir ki yazılar hep kargacık burgacık olurdu.

20 Nisan 2011 Çarşamba

Benimle Kim Gelecek?

Çok çok uzaklara gitsem...
Ara yürüyerek, ara uçaklara binerek kilometrelerce yol kat etsem.
Haritada yerini bile bilmediğim, adı duyulmamış ülkelerde, tanımadığım,
dilini bilmediğim insanların arasında gariban kalsam.
Ayak basılmamış dağların zirvelerine tırmansam.
Kutuplarda dolaşsam, denizlerin kilometrelerce derinliklerine dalsam,
ya da bir adada yalnız ben, sadece ben kalsam.
Issız yağmur ormanlarında kaybolsam, kanat takıp uçsam, kuş bakışı izlesem her yeri.
En kuytulara saklansam...
Biliyorum ki nereye gidersem gideyim bir ben benimle gelecek,
bir kendimden kaçamam ben.
Bir kendimi söküp atamam, saklanamam kendimden...

19 Nisan 2011 Salı

Kurşun Kalem

 
İlkokuldayken kurşun kalemlerim vardı.
Hani şu elimize sığmayacak küçüklüğe gelene kadar atmadığımız,
genellikle kırmızı, mavi, yeşil renkte olan, çöp kovasının başına gidip
arkadaşımızdan ödünç aldığımız kalem tıraş makinesi ile açtığımız,
çıkan şekilleri çiçeğe benzetip defterimizin arasında sakladığımız kurşun kalemlerden.

Resim dersleri için ayrı kalem alırdık.
Öğretmenimiz yazı kalemi ile resim çizdiğimizi görürse çok kızardı bize,
öyleye adı üstünde ‘yazı’ kalemiydi o.

Daha sonra onların yerine uçlu kalemler kullandık.
Sınavlardan önce arkadaşımızdan uç alır olduk.
Tepesinde ki kapağı ve silgisi özenle çıkartılır, yedek uç içine bırakılırdı.
Yine eğer içinde ki uç bitmişse diğer uç özenle, kırmadan takılmaya çalışılırdı.
Kurşun kalemler unutuldu gitti, sadece sınavlarda kullanılır oldu.
Çünkü böylesi önemli saatlerde diğerlerine güvenemedik nedense.
En sadık, en dayanıklı arkadaşımızı, elimizin ilk tuttuğu kalemi istedik yanımızda.

Bazen olurda elime geçerse bir kurşun kalem, ilkokul günlerime kadar giderim.
Ya da girdiğim en önemli sınavlarıma, stresten elimde oynadığım kalemlere. Çocukluğumda kıyamayıp atmadığım kalem kutumun içinde sakladığım,
kokusunu hala hatırladığım kalemlere.

18 Nisan 2011 Pazartesi

İnatçı


Hava kapalı, akşam oldu sanki. Buna inat tüm ışıklar yanıyor...
Dışarısı soğuk, kış aylarındayız sanki.
Buna inat tüm ısıtıcılar çalışıyor, içerisi sıcacık, üzerimde kışlık kazaklar,
ayaklarımda çizmeler...
Bakalım kimin inadı baskın gelecek.
Kim vazgeçecek bu inattan.

Doğayla Konuşanlar

Yaşı biraz daha büyük olanlar, hani ‘eski insanlar’ diyoruz ya onlar gerçekten
konuşuyor doğayla.
Bulutlara, yıldızlara bakarak havanın yarın nasıl olacağını, yağmurun ne zaman yağacağını, baharın ne zaman geleceğini biliyorlar.
Ağaçları, çiçekleri tanıyorlar, ne zaman ekilir, nasıl budanır bakımları nasıl olur?
Bunun okuluna gitmemişler, eğitimini almamışlar.
Hepsi içgüdüsel, kendi tecrübeleri ve gözlemleri ile tahmin ediyorlar.
Biz kafamızı kaldırıp bakmıyoruz, çoğumuz geçtiğimi yolda ağaç var mı yok mu görmüyoruz bile.
Sahi bu kadar dalgın ne düşünüyoruz.
Biz zamane insanı... Hava durumu cep telefonumuza saniye saniye geliyor.
Son teknoloji güya, biz ona alışmışız o ekrandan okuyoruz hava durumunu.   

Hişşşttt Aramızda


Uzun zamandır sayfamın son halini, ya da nasıl göründüğünü bilmiyordum.
Hafta sonu yasaksız bir bilgisayardan girip baktım.
Resimler, yazılar yerli yerinde...
Aramızda, kimse duymasın lütfen.
Ahhh yasaklar, ahhh yasaklar... Ne gerek vardı sanki tüm bunlara?

14 Nisan 2011 Perşembe

O Zaman Umut Kaybolur


Ne zaman ki insanların kendi çıkarları için doğruları olur, kendi çıkarları için susarlar, görmemezlikten gelirler.
Parasını, mevkisini, gücünü başkalarını ezmek, küçük düşürmek,
sindirmek için kullanırlar. 
Ne zaman ki bir yanda her şeyi olanla bir yanda hiçbir şeyi olmayan,
cahil ile bilge, bilen ile bilmeyen bir tutulur aynı tartıda tartılır.
Ne zaman ki kazanan daha daha çok kazanır, kaybeden günlük yaşar.
Ne zaman ki bir yerler de ağlayan kendi gözyaşlarını siler, birileri duymaz,
görmez olur.
İşte o zaman bu dünyada umut kaybolur...

Sanırdım ki


Zaman hiç geçmez, ben hep bu yaşımda, hep oyun çağında kalırım.
Okullara gider, resimler yapar, saatlerce çizgi film izlerim.
Gece gündüz dışarıda oynar, oyun arkadaşlarımla bir küser bir barışır, domates ekmek bana yeter sanırdım.
Bayramlarda ellerim hep kına kokar, en güzel bayramlıkları giyer, şeker toplarım...
Hep çocuk kalırım...
Saçlarımda beyazlar çoğalınca, bayramlar tatil olunca, etrafımda ki insanlar bir bir eksilince, küslüğün yerini kin alınca.
Ben masa başında çalışırken günleri yaşamayı kaçırınca,
anladım ki yanılmışım...   

Sabah Konseri

Ben yavaş yavaş yürüyorum...
Arkamdan serçelerin cıvıltıları geliyor.
Erkenciler, sabah güneşi ile uyanmışlar da sabah konserlerine başlamışlar bile.

13 Nisan 2011 Çarşamba

Sabırsızlar


                                                              Foto

Tüm ağaçlar, çiçekler sıraya girmiş sabırsızlıkla bahar güneşini bekliyorlar.
Önce şeftali, kiraz, erik ağaçları çiçek açtı.
Sonra akasyalar, ıhlamurlar, leylaklar, hanım elleri, iğdelere sıra gelecek.
Hepsinin kokuları temiz bir bahar sabahında bir birine karışacak.

8 Nisan 2011 Cuma

Bahar Yorgunluğu

Gazetede okuduğum bir haberde sabahları yataktan kalkmak için
bir bahaneniz olsun diyordu.
Özellikle iş hayatınız ile ilgili yeni planlar, hedefler öneriyordu.
Benim de iş hayatım ile ilgili güzel bir bahanem var. ‘Servisi kaçırmamak’ 

6 Nisan 2011 Çarşamba

Yok

Bu sabah da yağmur var, kara bulutlar var, yasak var...
Sayfam yine yok, güneş yine yok...

1 Nisan 2011 Cuma

Kaz Çobanlığı

                                                             Foto


Bir dönem, yani henüz köyde yaşarken kaz civcivlerine çobanlık yapmıştım.
Kaz civcivleri o kadar küçüktürler ki birçoğu otların arasında kaybolup gider.
Hepsi birer yaramaz çocuk gibi olur,
bir an olsun gözünü üstünden almaya gelmez;
Bazısı düştüğü yerden kalkamaz, bazısı su ve ya yem kabına ulaşamaz veya üstüne çıkar inemez,
 bazısı su kabına düşer ıslanır, panik halde çırpınıp durur.
Bazısı yem kabına düşer yeme bulanır v.s v.s.
Kaşla göz arasında ya bir kedi, ya bir gelincik ya da kartal kapar.
Bir bakarsın biri inat etmiş gözüne kestirdiği bir otu koparmaya çalışır
cılız gagasıyla,
biri sürüden ayrılıp uzağa gitmiş başını bir kaldırıyor etrafında kendi
benzeri kimse yok panik halde öyle bir bağırır ki sesi tüm köyde yankılanır.
O küçük şeyden o ses nasıl çıkar şaşarsın.
Sonra sürüyü görüp koşmaya başlar telaşla, ayakları bir birine dolana,
düşe kalka olmayan kanatlarını iki tarafa açarak tüm hızıyla koşar.
Suya düşenler ıslanıp üşüdüklerinden daha çok bağırırlar.
Eğer sıcak bir yere koyup kurutmasan hiç susmazlar.
Yeme bulananları bir bakarsın diğerleri gagalıyor üstünde ki yemi yemek için,
o da panik halde kaçıp saklanmaya çalışıyor.
Hava biraz soğumaya başladı mı ya da ansızın bir rüzgâr çıktımı kim ne yapıyorsa onu bırakır ve hepsi bir yerde toplanır.
Bir birine sokulmaya ve ısınmaya çalışırlar.
Isınabilmişlerse kedilerinin sesine benzer bir ses çıkarırlar koro halinde,
yok ısınamadılar ise yine koro halinde öyle bir bağırırlar ki anlarsın ki
eve gitme vakti gelmiştir. 


Dolap

Bloglar yasaklandığından beri arka planda yazılarımı yazabildiğimi ama görüntüleyemediği söyleyip duruyordum ya,
umarım bir gün yasak kalktığında yazılarım sanki dolap içine tıkıştırılıpta
zorla kapağı kapatılmış eşyalar gibi ortalığa saçılmaz.
Zira kaç gündür yazıp yayınlıyorum, resim ekleyebiliyorsam ki çok zor,
nasıl çıkıyor? Resim nerede? Yazı nerede hiç bilemiyorum.


Bayramlık

                                                            Foto

Ağaçlar bayramlığını giymiş çocuk gibi,
hepsi renk renk cıvıl cıvıl...