Şimdi köyümde o büyük bahçe içinde, tek katlı, mezarlık manzaralı okulumun sınıfında olsam mesela.
Birazdan ders bitecek ve kırmızı çantamı alıp, okulun bahçe kapısından aceleyle çıkıp,
o bitmeyecek gibi görünen yokuşu çıkıp eve gidecek olsam.
Muhtemelen kar yağmıştır şimdi oralara...
O soğuk havada, kara bata çıka, arkadaşlarımla kartopu oynaya oynaya evin önüne kadar gelsem.
Annem bahçe duvarlarının orda ellerini kavuşturmuş beni bekliyor olsa.
Benim ellerim hem çantamı tutmaktan hem de kartopu oynamaktan kıpkırmızı olsa.
Önce kendi ördüğü eldivenlerimi takmadım diye bana kızsa,
sonra da ‘’hemen gir içeri ısın, ama ellerini sobaya tutma acır’’
diye bağırsa arkamdan.
Annem bana süt ısıtmış olsa mesela,
sobanın üstünden kendime ekmek ısıtıp yağ sürsem.
Radyoda yurttan sesler korosundan çeşit çeşit şarkılar çalsa mesela.
Annem bir yandan akşam yemeği hazırlasa,
bir yandan da lambanın camının isini temizliyor olsa uzaklara dalıp dalıp.
Odayı sobanın üstünden pişen yemek ve fırınında pişen ekmek kokusu sarsa.
Sonra çocuk bahçesi başlıyor olsa radyoda.
Sonra çocuk bahçesi başlıyor olsa radyoda.
Bir kulağım onda, bir yandan çocuk şarkıları dinlesem,
bir yandan da hemen aceleyle ödevlerimi yapıp,
yeni başlayacak radyo tiyatrosunu söylemek için,
sabırsızlıkla abilerimin okuldan dönmesini beklesem mesela.