1 Nisan 2011 Cuma

Kaz Çobanlığı

                                                             Foto


Bir dönem, yani henüz köyde yaşarken kaz civcivlerine çobanlık yapmıştım.
Kaz civcivleri o kadar küçüktürler ki birçoğu otların arasında kaybolup gider.
Hepsi birer yaramaz çocuk gibi olur,
bir an olsun gözünü üstünden almaya gelmez;
Bazısı düştüğü yerden kalkamaz, bazısı su ve ya yem kabına ulaşamaz veya üstüne çıkar inemez,
 bazısı su kabına düşer ıslanır, panik halde çırpınıp durur.
Bazısı yem kabına düşer yeme bulanır v.s v.s.
Kaşla göz arasında ya bir kedi, ya bir gelincik ya da kartal kapar.
Bir bakarsın biri inat etmiş gözüne kestirdiği bir otu koparmaya çalışır
cılız gagasıyla,
biri sürüden ayrılıp uzağa gitmiş başını bir kaldırıyor etrafında kendi
benzeri kimse yok panik halde öyle bir bağırır ki sesi tüm köyde yankılanır.
O küçük şeyden o ses nasıl çıkar şaşarsın.
Sonra sürüyü görüp koşmaya başlar telaşla, ayakları bir birine dolana,
düşe kalka olmayan kanatlarını iki tarafa açarak tüm hızıyla koşar.
Suya düşenler ıslanıp üşüdüklerinden daha çok bağırırlar.
Eğer sıcak bir yere koyup kurutmasan hiç susmazlar.
Yeme bulananları bir bakarsın diğerleri gagalıyor üstünde ki yemi yemek için,
o da panik halde kaçıp saklanmaya çalışıyor.
Hava biraz soğumaya başladı mı ya da ansızın bir rüzgâr çıktımı kim ne yapıyorsa onu bırakır ve hepsi bir yerde toplanır.
Bir birine sokulmaya ve ısınmaya çalışırlar.
Isınabilmişlerse kedilerinin sesine benzer bir ses çıkarırlar koro halinde,
yok ısınamadılar ise yine koro halinde öyle bir bağırırlar ki anlarsın ki
eve gitme vakti gelmiştir.