İlkokuldayken kurşun kalemlerim vardı.
Hani şu elimize sığmayacak küçüklüğe gelene kadar atmadığımız,
genellikle kırmızı, mavi, yeşil renkte olan, çöp kovasının başına gidip
arkadaşımızdan ödünç aldığımız kalem tıraş makinesi ile açtığımız,
çıkan şekilleri çiçeğe benzetip defterimizin arasında sakladığımız kurşun kalemlerden.
Resim dersleri için ayrı kalem alırdık.
Öğretmenimiz yazı kalemi ile resim çizdiğimizi görürse çok kızardı bize,
öyleye adı üstünde ‘yazı’ kalemiydi o.
Daha sonra onların yerine uçlu kalemler kullandık.
Sınavlardan önce arkadaşımızdan uç alır olduk.
Tepesinde ki kapağı ve silgisi özenle çıkartılır, yedek uç içine bırakılırdı.
Yine eğer içinde ki uç bitmişse diğer uç özenle, kırmadan takılmaya çalışılırdı.
Kurşun kalemler unutuldu gitti, sadece sınavlarda kullanılır oldu.
Çünkü böylesi önemli saatlerde diğerlerine güvenemedik nedense.
En sadık, en dayanıklı arkadaşımızı, elimizin ilk tuttuğu kalemi istedik yanımızda.
Bazen olurda elime geçerse bir kurşun kalem, ilkokul günlerime kadar giderim.
Ya da girdiğim en önemli sınavlarıma, stresten elimde oynadığım kalemlere. Çocukluğumda kıyamayıp atmadığım kalem kutumun içinde sakladığım,
kokusunu hala hatırladığım kalemlere.