Günlerden Cuma...
Tipik bir iş günü, masamda oturmuş bazen çalışıyor bazen karşı pencerede ki manzaraya dalıp gidiyorum kim bilir kaçıncı defadır.
Hava biraz kapalı mı ne?
Ama sadece benim olduğum taraf böyle sanki, karşı mahallede güneş var
orası daha bir parlak.
Bu insanlar, bu arabalar nereye gidiyor böyle acele acele?
Onların yerine ben bunalıyorum dışarıdaki güneşi ve sıcaklığı düşününce...
Bir yandan çalışıyorum bir yandan da her şeyi ama her şeyi düşünüyorum
kafamda tek tek. Konudan konuya, olaydan olaya atlıyorum.
Sanki ezber yapar gibi unutmamam gereken şeyler gibi bir bir hepsini zihnimde tekrarlıyorum.
Kim bilir belki de hiç birini unutmaya kıyamıyorumdur.
Mesela bana yabancı insanların arasında yabancı bir şehrin otogarında,
yanıma oturan yine benim gibi yabancı bir kız çocuğu ile oynadığım oyunu,
konuşmalarımızı nasıl unutabilirim.
Kendi otobüs saatleri gelince bana iyi yolculuklar dileyen, tebessüm eden
annesini ve arkasından baktığım o kız çocuğunu...
Ya da bu sıcakta yarısına kadar su dolu kovaya koyduğu,
aslında kendisinin olan ördek yavrusunu babasına doğum günü hediyesi
olarak götürmeye çalışan, sık sık ‘babam bu sürprize çok sevinecek
demi anne’ diye soran kız çocuğunu nasıl unutabilirim.