Ben ortaokuldayken Türkçe dersimizin içinde işlenen bir de kompozisyon dersimiz vardı...
Öğretmenimiz bitmez tükenmez bir sabırla hemen her ders kâğıt düzenini,
bir kompozisyonu meydana getiren ‘giriş-gelişme-sonuç’ bölümlerini.
Bunların anlamlarını, ana fikrini anlatır bunun ışığında da bizim de
güzel güzel kelimelerle kendi belirlediği konu hakkında fikrimizi yazmamızı isterdi.
Bu her ne kadar kolay görünse de aslında bu birçoğumuz için bir işkenceydi...
Çünkü daha o yaşımızda bizler ezbere ve kitaptan okumaya alışmış,
kitap dışına çıkamayan, düşünemeyen, kafası karışmış birer öğrenciydik sadece.
O zamanlar ben öğretmenimin söylediğine göre güzel kompozisyon yazardım.
Her sınavdan sonra, notları okuma zamanı geldiğinde küçük not defterini açar,
numara sırasına göre herkesin tek tek notunu okur,
sıra bana geldiğinde yüzüme bakar, notumu söyler ve başını sallardı.
Sonra herkesin numarası bitince de yeni derse başlamadan önce,
çantasın açar yanında getirdiği benim sınav kâğıdımı çıkarır ve kompozisyonumu okur,
sınıfa örnek gösterirdi benim yazımı.
Ben aslında aceleyle yazılmış o cümleleri dingin kafayla başkasının ağzında duyunca bazen beğenir,
bazen de keşke şöyle yazsaydım böyle yazsaydım diye kafamda tekrar yazardım.
Neyse çok dağıttım konuyu, toparlamaya çalışayım.
Kompozisyon yazılısı öyle ayrı bir saatte yapılmaz.
Türkçe yazılısı ile beraber yapılırdı.
Diğer sorular şansımız varsa kolay çıkar,
onlarla vakit kaybetmez de hemen seçilen konu hakkında düşünmeye geçerdik.
Yok eğer diğer sorularla vakit kaybedilmişse bu defa aceleyle bir yandan çarpıcı bir başlık bulmaya,
bir yandan yazıyı tasarlamaya çalışır,
çoğu zamanda ya yazımız sonuç bölümü olmadan ya da başlıksız yarım kalırdı.
Ben ilk iş kompozisyon konusuna bakar,
diğer soruları cevaplarken de bir yandan da kafamda onu tasarlardım.
Benim bu Türkçe yazılarında en huzursuz olduğum konu,
etrafımdan sıkça rahatsız edilmem di,
etrafımdan sıkça rahatsız edilmem di,
bazen sağ olsun arkadaşlarım ne düşünmeme ne de yazmama fırsat verirler,
sürekli bir şeyler sorarak dikkatimi dağıtırlardı.
İşin en ilginç tarafı, sordukları konu kompozisyon hakkında olurdu.
Ve onlara yardım etmemi isterlerdi.
Şimdi bile hala düşününce şaşarım, uzun bir konuyu onlara nasıl özetleyebilirdim ve
ben kopya çekildiği anlaşılmasın diye sınıf mevcudu kadar değişik konu bulacak kadar
zekimi görünüyordum acaba ve bunu kırk dakikada nasıl yapabilirdim...