20 Mart 2012 Salı

Bağ



Küçükken aynı yaşlarda bir arkadaşım vardı mahallede.
Onlar mahallede bizden daha eskiydiler,
bizden daha önce taşınmışlardı.
O zamanlar iki kavak ağacının gölgesinde, mütevazı,
yazın her daim kapısı açık,
işten gelen babasının dinlendiği balkonu olan bir evleri vardı.
Arkadaşım, özellikle akşamları çağırdığımız oyunlara gelmez,
o balkonda babasının işten dönmesini bekler,
kendi elleriyle ve büyük bir zevkle yemeğini,
çayını önüne getirirdi.
Babası, yorucu bir günden sonra önünde çayı,
elinde sigarası ve
diğer vazgeçemediği radyoda çalan türküler eşliğinde
gece yarılarına kadar o balkonda oturur,
arkadaşımda yine onunla beraber orada vakit geçirirdi.
Babasının sigara dumanı, serin yaz akşamlarının kokusuna karışır,
bazen bir kavak ağaçlarının yapraklarının sesi, birde radyo sesi,
bazen de ikisinin koyu muhabbeti duyulurdu sadece.    
Bazen olurda babası dışarı çıkar bir yere giderse ancak o zaman bizim yanımıza gelir,
oturur veya oynar ama bu sadece babası eve gelene kadar devam ederdi.
Babası eve gelince ise o yine babasının arkadaşlığını bize tercih ederdi...
Ben hep arkadaşım o balkonda babasının işten dönmesini bekleyeceğini
ve evini asla bırakmayacağı düşünürdüm.
Sonra...
Sonra arkadaşımın babası çok ağır bir hastalık geçirdi.
Arkadaşım babasını hayata bağlayabilmek için çok uğraştı...
Kısa bir süre yine o balkonda oturdular beraber,
tıpkı babasının işten geldiği akşamlarda olduğu gibi,
o kavak ağaçlarının gölgesinde...
Ama bu uzun sürmedi babası arkadaşımı bir soğuk kış akşamı bırakıp gidince
arkadaşım da bu evde çok kalamadı başka bir şehirde başka bir yaşam kurdu kendine...
Belkide O’nu buraya bağlayan sadece babası ve de o kavak ağaçlarıydı...