Eskiden kadınlar iş hayatında yer almazken,
bir işte çalışmalarının ayıp sayıldığı zamanlarda,
sadece çocuklarının anası sıfatı ile hayatına devam ederken,
bir yandan da ev ekonomisine katkı sağlamak için
evinden çıkmadan ek işler yapar,
para attırırlardı kendilerince.
Köydeki kadınlar ne yapar eder peynir, süt, yumurta satar,
onu parası ile evin diğer ihtiyaçlarını alırdı.
Şehirdekiler yine kendilerince ekonomi yapmaya çalışır,
pazardan, manavdan en ucuzunu almaya,
indirimleri takip etmeye çalışır para arttırmaya çalışırdı az da olsa.
Tüm bu çabaya ve uğraşlara rağmen attırdığı parayı kendine harcamaz
yine çocuğunun veya evinin daha acil ihtiyacı için saklardı.
Ya çocuğun servis parasını öder, ya da harçlık verirdi ona.
Şimdi hala devam ediyor mu bilmiyorum ama bir zamanlar satmak için el işleri yapardı
ev kadınları.
Toplu halde verilen iplerle kazak veya dantel örer, yemeni oyalar,
hatta küçük tezgâhlarda halı dokurlardı...
Akşam olup herkesin yatma vakti gelince,
sönmeye yüz tutmuş sobanın başında,
sessiz evde bir onun şişlerinin sesi duyulurdu.
Kulağı radyoda, gözü işinde, kim bilir neler düşünerek işleyip dururdu.
Çoğunun boynu tutulur, parmaklarının ucu açılır,
gözleri ağrır ama onlar yinede gece yarılarına kadar aldıkları işi bitirmeye çalışırlardı.
Sabahta yine evdeki herkesten erken kalkar,
kahvaltıyı her zaman ki zamanda hazır eder, sobayı yakar,
herkesi yolcu eder, çarçabuk evin diğer işlerine koyulurlardı.
Akşam yine herkes eve toplandığında işler aksamamış,
yemek her zaman ki zamanda hazırlanmış,
soba yakılmış, çamaşırlar yıkanmış olurdu...
Gün içinde işlerden arta kalan zamanda bazen bahçede,
bazen komşu oturmalarında bir yandan gözlerinden sakındıkları el işlerini yapar,
bir yandan da sohbet eder, çay içerlerdi.
Üç kuruşa yaptıkları bu işi asla kendilerine yük görmezler,
yakınmazlar bunu bile eğlenceye çevirirlerdi kendi aralarında.
Kendi ördükleri dantelleri, kazakları,
boncuk işlemelerini kim bilir kimler kullanacak,
ya da kaç liraya satacaktı onlar için önemli olan bu değildi.
Onlar için önemli olan tek şey biraz daha fazla el işi yapıp,
teslim edip o haftanın pazar parasını veya ekmek parasını çıkarmaktı.
Bu hayallerle ve gayretle örerde örerlerdi geceli gündüzlü.
Aldıkları parayı ise hep zor günler için saklarlar,
gerçekten de hiç olmadık ve en ihtiyaç duyulan zamanlarda çıkartır
herkesi şaşırtırlardı.
Günümüze ise artık kadınlar çalışma hayatında daha çok yer alıyorlar.
Hepsi aynı zamanda hem ev hem de iş kadını, hem anne, hem parayı kazanan,
hem harcayan...
Böyle olunca da yükü daha bir ağır, artık hem çocuklarına bakmak,
hem yemeğini zamanında hazırlamak hem evini derleyip toparlamak,
gece geç yatsa bile yine zamanında kalkıp aynı tempoyu işinde de göstermek zorunda.
Değişen zamanla birlikte değişen fazla bir şey olmadı aslında.
Kadının yükü yine aynı oranda arttı,
belki de daha da ağırlaştı...
Hep daha fazla çalıştı, hep dikkat etmek zorunda kaldı,
ayrımcılığa karşı her şeyi en iyi şekilde yapmak zorunda kaldı.
işyerinde kimsenin almaya cesaret edemediği işleri üstlendi.
Hep kendini kanıtlama çabasında oldu...
Çalışma hayatında ki kadın tüm bunlara rağmen hep dimdik durdu.
Değişen zamanla beraber kadın gerek iş hayatında gerekse ev hayatında yeni roller edinse bile
yaradılışı gereği en iyisini yapmaya,
her şeye yetişmeye çalıştı.
her şeye yetişmeye çalıştı.
Hep mücadele etti,
hep bende varım dedi.
hep bende varım dedi.