Köyde, kısa süren yaz mevsiminde sonbahar yağmurları başlamadan tarla
işleri bitirilmeye çalışılırdı.
Böyle zamanlarda köyün gençleri toplanır, sıra ile imece usulü tarlalarda ki ekinlerin
toplanmasına yardım ederlerdi.
Belirlenen gün sırasına göre, son tarladan da ekin kaldırılana kadar bu böyle devam eder giderdi...
Yaz güneşinin en tepede ve en yakıcı olduğu bu günlerde,
sarı buğday başakları ile parlayan, tek bir ağaç gölgesinin bile olmadığı,
uçsuz bucaksız tarlalarda çalışmak gerçekten zordu.
Gençler kendilerinden beklenen coşku ve bir o kadar da hayretlere düşüren sabırları ile
gün ufuktan kaybolup gittikten hatta ay ışığı çıktıktan sonra bile tırpan sallamaya devam ederlerdi.
Bitmeyen coşkuları ile.
Irgat işinin en zor tarafı ise hiç şüphesiz onlara yemek hazırlamak işiydi.
Bir gün önceden yarın sıranın kimde olduğu bilindiği için,
köyün kadınları da yine kendi aralarında imece usulü yemek hazırlar,
en güzel yemeklerle doyurmaya çalışırlardı ırgatları.
Erkenden henüz başaklarda ki çiğ taneleri bile kurumamışken,
ırgatlar tarlaya gitmek için yola çıkar,
kadınlarda ocaklarını yakıp ekmek pişirmeye başlarlardı.
Gençler, yaz güneşinin altında
kadınlar ocak ateşinin başında yanar dururdu kışlık birkaç çuval buğday için...