Biz yaz günüydü;
okulların kapanmasını bekleyip,
son karnelerimizi alıp,
sonra planlandığız gibi herşeyi geride bırakıp,
sırf daha iyi bir 'eğitim' için bilmediğimiz bir şehire doğru yola çıkıyoruz.
Yeni okulum, yeni önlüğüm oluyor, yüzünü daha önce görmediğim öğrenmenim,
bir sınıf dolusu yabancı yüz birde...
İlk günden sonra tek başıma gidiyorum okula,
aralarından yürüyerek okula gittiğim binalar,
her çarşamba yolumun üstünde kurulan pazar ne kadar da büyük.
Yeni sınıfım, öğrenciler, öğretmenim ne kadar da yabancı bana,
ben yeniyim...
Onlarsa üç yıldır aynı sınıftalar.
Ben susuyorum...
Yeni öğretmenim beni görmüyor sanki,
belki adımı bile bilmiyor daha,
her akşam okul çıkışı bizi taş merdivenlerde durup yolcu eden
babama selam söyleyen öğretmenim nerde?
Derslerde susuyorum...
Oysa çok konuşurdum ben,
sınıfta ilk okuma yazmayı ben öğrenmiştim,
'Cin Ali' kitaplarını ilk ben bitirmiştim hani.
Teneffüslerde okul daha da kalabalıklaşıyor,
bizim köyde bile bu kadar insan yoktu sanki...
Herkes türlü oyunlar kuruyor,
biryerlere koşturuyorlar neşe içinde,
halbu ki köyde ki okul bahçemizde tüm oyunlarda ben vardım,
bazen öğretmen lojmanının merdivenlerinde oturup beş taş oynardık,
bazen ip atlardık...
Şimdi, O yaramaz çocuk da okulumla beraber köyde kaldı sanki.
Okul bahçesinde ki o kalabalık içinde bir tek kişi bile tanıdık değil,
aradığım, alıştığım yüz değil...
Kocaman ağaçlarla çevrili, kocaman bahçe çocuk cıvıltıları ile çınlıyor,
o koca bahçede bir ben, bir ağaçlar, birde yüksek okul duvarları susuyor...