Evimize bağlattığımız ilk telefonumuz bir zamanlar postaneden abonelerine
verilen telefonlardandı.
Kare şeklinde üzerinde herhangi bir yazı veya desen olmayan,
sadece numaraların olduğu krem renkli bir telefondu.
Gayet sade ve sıradan...
O zamanlar mahallede sadece bizim evde telefon vardı.
Hemen hepsi başka şehirlerden gelen ve uzaklarda tanıdıkları
olan komşularımız bizim telefon numaramızı kullanır,
onlara ulaşmak isteyen akraba veya tanıdıkları bizim evi ararlardı.
Telefon açılır, önce arayan kişinin kim olduğu anlaşılmaya çalışılır,
daha sonra gidip o komşuya haber verilirdi.
Çoğu zaman arayan kişi aradaki mesafeyi bilmediğinden veya sabırsızlığından
daha çağırılan kişi gelmeden bir daha arar bu defa da ya kendi bekler ya da
yine aramak üzere telefon kapatılırdı.
Bazen de bu defa çağrılan kişi gelir, uzunca bir süre bekler ama
beklenen telefon bir türlü çalmazdı.
Bu sırada zorunlu misafire çay ikram edilir,
yemek saati ise sofraya davet edilir,
hatta o telefonu beklerken koyu bir sohbet bile başlardı.
Biz, konuşan kişi rahat etsin diye bazen dışarı çıkar bazen de
başka odalara gider, O'nu yalnız bırakırdık.
Bizler o telefon konuşmalarında çok hasret gözyaşlarına, sevinçli haberlere,
düğün davetlerine, gece yarısı gelen ölüm haberlerine tanık olduk,
evde bulamadığımız komşularımız için not aldık,
kapılarına haberler götürdük.
Yeni evlenip de mahallemize yerleşmiş komşularımızın özlemlerine
tanık olduk, yanlış numaralara laf anlatmaya çalıştık...