Annem, özellikle uzun kış gecelerinde bir canavara dönüşen biz çocuklarını
oyalamak için türlü teknikler denerdi.
Zavallı annem elektriksiz, televizyonsuz akşamlarda bazen bize kızar,
bazen el işine yardım ettirir, bazen ders çalışmamızı sağlar ama en çokta
bize çeşit çeşit masallar anlatırdı.
Bazen bizim yaramazlıklarımızdan bıkma noktasına gelir yeter ki uslu duralım diye
kendiliğinden anlatmaya başlar,
bazen de bizim sonsuz ısrarlarımıza dayanamaz kısacık bir masal seçer hemen çarçabuk anlatır bitirirdi.
Eğer bir işi varsa, bir yere gidecekse hemen kısacık bir özet geçer anlatıp bitirirdi.
Yok eğer isteyerek anlatıyorsa ve keyfi yerindeyse vakti de varsa o masala renk katar
uzun uzun anlatırdı.
Annem sonraki isteklerimi kırmaz, o zamanda herkes sıra ile en sevdiği masalı isterdi.
Bizde çoğu zaman hatırlasın diye aklımızda kalan birkaç yarım yamalak cümle ile
dinlemek istediğimiz masalı ona hatırlatmaya çalışır,
sabırsızlıkla sıranın bizim masalımıza gelmesini beklerdik.
Annem bunları hiçbir yerden okumamıştı...
Bir zamanlar kendi de kim bilir kimlerden dinlemişti ve şimdi de bize eksiksiz anlatıyordu..
Çoğu zaman masalların ana fikir aynı kalır ama doğaçlama kendinden de bir şey katıp anlatırdı.
Ben kim bilir kaçıncı defadır duyduğum o bildik tekerleme cümlesinde çok sabırsızlanır
biran önce masalın başlamasını isterdim.
Masallarda bazen keçinin yavrularını yiyen,
bazen insanların yemeklerini türlü hilelerle çalan tilkiye kızar.
Peri Padişahının kızının güzelliğini merak eder,
Üvey annesinin kandırdığı padişah kızlarına acırdım...